Çankırı Mevlevihanesi
Kültürümüzde İslam Tasavvufunun, bu bağlamda da tarikatların çok önemli yerivardır. İslam Tasavvufunun değişik zaman ve zeminlerde ortaya çıkardığı kurumlardan biri de Mevlevilik’tir. Tarikatlar ve özellikle de Mevlevilik, Türk Kültür ve Medeniyetininkökleşmesinde, gelişmesinde ve yayılmasında zaman ve mekanlar ötesi vazifeleryüklenmiştir.
Yüzyıllar boyunca Anadolu’da olduğu gibi Uzakdoğu’dan Balkanlara kadar hizmetlerini ve İslam’ın çağrısını ulaştıran Mevlevi dergahlarından biri de 20.yy. başlarına kadar Çankırı’da hizmet vermiştir.
Elimizde “Çankırı Mevlevihanesi” adıyla yüksek lisans tezi olarak bulunan birçalışma hem kültür ve medeniyetimizin orijinal kurumları olan Mevlevihaneler, hem deÇankırı ve Taşmescit tarihi hakkında önemli bilgiler sunuyor. Önemli arşiv belgelerinin de yer aldığı çalışma Çankırı Mevlevihanesinin 20.yy. başlarında Mustafa Nuri Dede ve Hasip Dede dönemini ele almıştır. Çalışmadan kısa bir bölüm:
“Çankırı Mevlevihanesi üzerinde çalışırken bir hususu dile getirmeliyiz ki, bugün sadece Taşmescit diye anılan ve Dar-ul’hadis olarak yapıldığı anlaşılan kısım ayaktadır. Bu mevcut yapı, merdivenleri ve kapısı Türk- Selçuklu taş işçiliğinin nefis örnekleri arasındadır. Duvarları Selçuklu mimarisinin karakteristik özelliklerini taşıyan kesme taştandır. Taşmescit adıyla da anılan binanın kuzey cihetinde mukarnas süslü, iki tarafı merdivenle çıkılan kapısında orijinal bir kitabe mevcuttur. Bina altta kül rengi, beyaz rengi, beyaz kesme taşlardan itinalı bir şekilde yanındaki kayalığın yamacına inşa edilmiştir. Selçuk profilleriyle çevrelenmiş, stalaktitli bir niş içinde esas kapı görünür. Bunun altında basamakların teşkil ettiği üçgenin ortasında ve üst kapı aksına gelen basık kemerli küçük kapı, mumyalık kısmının girişidir.” Bugün Taşmescid diye anılan binanın aynı zamanda Darul’hadis olduğu yukarıda zikredildi. İşte bu bina Şeyh Cemaleddin Hazretlerinin zaviyesi olmakla beraber medrese fonksiyonunu da icra ettiği anlaşılmaktadır. Çünkü XVIII. yy.’dan itibaren Mevlevihanelerde medreselerin de bulunduğu bilinmektedir. Nitekim bu konuda KÜÇÜKDAĞ da Konya Piri Mehmet Paşa Zaviyesi bünyesinde Mehmet Paşa adlı bir medresenin olduğunu tespit etmiştir. Aynı şekilde Çankırı Mevlevihanesi’nde de mütevellilerine medresede eğitim-öğretim yaptıkları takdirde tevliyet hakkı verilmiştir. Hatta 10 Ramazan 1257’de (M.26 Ekim 1841) tedrisat yapmaları şartıyla tevliyet hakkı es-Seyyid Mehmed Efendi ve es-Seyyid Mustafa ve es-Seyyid el-Hac Mehmed Efendi’ye veriliyor. Buradaki mütevellilerin normal vatandaş olmayıp, ilim erbabı oldukları vakfedenin şartından anlaşılmaktadır.
Kaynak:
TC Selçuk Ünv. Sosyal Bilimler Ens. Tarih Ana bilim Dalı Yakınçağ Tarihi Bilimi Dalı
Çankırı Mevlevihanesi
(Konya Mevlana Müzesi Arşivi’nde 69, 70 nolu Zarflardaki Belgelere Göre)
Yüksek lisans tezi ,
Hazırlayan: Feridun ATA,
Konya 1995
Milli Mücadelede Çankırı Mevlevihanesi
I. Olay, Balkan savaşı yıllarında, diğer Mevlevihaneler gibi, Çankırı Mevlevihanesi de her türlü maddi ve manevi yardıma iştirak etmişlerdir. Şeyh Hasip Dede Efendi Çankırı halkıyla birlikte, savşmakta olna askerlerimizin başarıları için hatimler indirimiş ve dualar yapmıştır. Diğer taraftan Mevlevihaneye gelen 1912 tarihli Yardım genelgesi çerçevesinde Çankırı halkı hemen harekete geçmiş, Şeyh Hasip Dede Efendi’nin nezaretinde (listeleri mevcut) bir çok kişi imkanları nibetinde orduya maddi katkı sağlamıştır.
Kaynak: Mevlana Müzesindeki Arşiv Belgeleri Işığında Çankırı Mevlevihanesi, Yrd. Doç. Dr. Ferudun ATA, Çankırı Araştırmaları Dergisi, Sayı 1, (Sayfa:37-44)
II. Olay,O Tarihte Çankırı’da mevcut tekkelerde ne kadar sancak varsa çıkartılmış, dervişler kudüm çalarak ahalisinin önünde gidiyordu. Nihayet askerle kavuşuldu. En önde tabur sancağı sancağı, iki tarafında sancak muhafızları vardı. Sancak muhafızları şimdiki gibi süngülü olmayıp, askerin en uzun boylularından seçilmiş siyah, çember sakallı, önlerinde siyah meşin önlük, ellerinde birer balta bulunan iki baltacı nefer idi, pek heybetli görünüyorlardı. Merhum Mecbur Efendi uzun bir dua okudu. Sonradan öğrendiğime göre bu hadise 1885 senesinde Yunanistan hududunda tahşit olunan ve sonra harp edilmeksizin terhis edilen rediflerin avdetinden ibaretmiş” “Çankırı Coğrafyası” Ahmet Kemal Üçok
Çankırı Araştırmaları Sitesi
www.cansaati.org