Kastamonu Mevlevihanesi
Kastamonu Mevlevihanesi’nin banisi olarak Çandarlı Süleyman Paşa kabul edilmektedir. İlk şeyh de Dede Sultandır.
Elvan Dede zamanında dergah binaları yapılmış, bir mescit ve türbe inşa edilmiştir. Daha sonra tekke Nakşi ve Kadiriler’in eline geçmiş 1871’de yeniden kurulmuştur. 20. yüzyıl başlarında posta geçen Sait Efendi, uygun olmayan davranışları sebebiyle görevinden alınmış ve yerine Ahmet Remzi Dede atanmıştır (11209).
Kastamonu’da Mevlevîlik / Abdulhalim Durma
Kastamonu Mevlevihane’sinin banisi olarak Çandarlı Süleyman Paşa kabul edilmektedir. İlk şeyh de Dede Sultan’dır. Elvan Dede zamanında dergâh binaları yapılmış, bir mescit ve türbe inşa edilmiştir. Daha sonra tekke Nakşi ve Kadiriler’in eline geçmiş 1871’de yeniden kurulmuştur. 20. yüzyıl başlarında posta geçen Sait Efendi, uygun olmayan davranışları sebebiyle görevinden alınmış ve yerine Ahmet Remzi Dede atanmıştır (11209). Mevlevihane’den geriye hamam ve hamama bitişik eski bir bina kalmıştır. Bu eski bina içerisinde temsili bir mezar da bulunmaktadır.
Ahmed Eflâkî eserinde, Ulu Ârif Çelebi’yi muhtemelen 1314 yılında bir kerametin ardından Kastamonulu Süleyman Paşa(1) ile görüştürür. Amasya’da ilk Mevlevihane’nin açılışından sonra Çelebi, Kastamonu yolu üzerinde haramilerle karşılaşır. Göstermiş olduğu keramet sebebiyle bu eşkıyalar Süleyman Paşa’nın yanına gidip tevbe eder ve İslam askeri safına girip bundan sonra gazâ ile meşgul olurlar. M. Behçet”in Süleyman Paşa”nın mezarının Mevlevi Dergahının haziresinde olduğunu söylemesi, Kastamonu Mevlevihanesinin köklerinin XIV. yüzyıla inmesi ihtimalini göz önünde bulundurmayı gerektirmektedir. 1922-3 tarihli kitabında M. Behçet, bu türbeyi ziyaretini aktararak, buranın Mevlevî Dergahı dahilindeki hazirede ‘yeşil bir örtü ile örtülü, ahşap, yüksek, özelliği olmayan bir sandukadan ibaret’ olduğunu, üzerinde camlı bir levha içersinde ta’lik bir yazı çeşidi ve siyah bir mürekkeple “Hâdim el Mevlana Candarî Süleyman Paşa aliye el-rahim” yazısının bulunduğunu belirtmektedir. Kemal Kutgün Eyüpgiller’in doktora tezi olarak 1995’te hazırlamış olduğu “Kastamonu Kent Tarihi” adlı çalışmasından öğrendiğimize göre, yapının Kastamonu”da tek Mevlevi tekkesi olarak İsfendiyar Mahallesi Gaybılar Deresi yolu üzerinde yer aldığı bilinmektedir.
Halbuki, tekkeye adını veren Dede Sultan’ın kim olduğu meçhuldür. Mevlevi Dergahı haziresindeki mezarlardan birinin Dede Sultan’a ait olduğu ve o tarihten önce kaybolmuş olan mezar taşı üzerinde 1514-5 tarihinin yazdığı bilgisi ise, tekkenin kuruluşunu XVI. yüzyıla tarihlemektedir. Bu bilgiler çerçevesinde Dede Sultan”ın adıyla anılmakla birlikte Mevlevihane’nin ilk şeyhi olması gerekmez. Şayet kendisinden yaklaşık 175 sene önce vefat etmiş olan Candarlı Süleyman Paşa yapının gerçek banisi ise, şeyhsiz bir Mevlevihane olamayacağı düşüncesiyle, bugün adını bilemediğimiz bir takım zevatın Dede Sultan’a kadar tekkede şeyhlik yapmış olmaları tabiidir. Ve mimarlık tarihi, muhtelif sebeplerle banilerinden farklı şahısların adlarıyla anılan bir çok yapının varlığını bize göstermektedir.
Bugün Kastamonu’da Dede Sultan Türbesi adıyla bilinen yapının bânisi ve inşa tarihi bilinmemektedir. Dede Sultan’ın adı kayıtlarda Celaleddin olarak geçmektedir. Aynı isimle anılan hamamın doğu bitişiğinde sığıntı bir binadan ibaret olup içindeki lahdin altı boştur. Dede Sultan Hamamı İsfendiyar Mahallesinde Atatürk Caddesi ile Gaybılar Deresinin kesiştiği köşede yer almaktadır. Yapı, dikdörtgen planlı ve kârgir duvarlı ve ahşap çatılı soyunmalık bölümünden, yine dikdörtgen planlı üç kubbeyle örtülü iki bölümlü ılıklığa, oradan da arkasında iki halvet bulunan dikdörtgen planlı ortası kubbe, iki yanı tonoz örtülü sıcaklığa geçilmektedir. Halen hamam olarak kullanılmaktadır. 1514-5 yılında Mevlevi Şeyhi Dede Sultan tarafından yaptırılarak Mevlevihaneye vakfolunmuştur. 1766 ve 1948 yıllarında tamir görmüş olduğu anlaşılıyor.
Sezai Küçük”ün, “XIX. Asırda Mevlevilik ve Mevleviler” adlı doktora tezinden öğrendiğimize göre, XX. asrın başlarında, Said Hemdem Dede”nin kardeşi olan Hüsameddin Dede’nin, Konya Mevlana Dergahına yazdığı bir yazıda, Kastamonu Mevlevihanesinin tarihçesi, vakıfları, şeyhleri ve Mevlevihanenin o zamanki durumu ile ilgili tafsilatlı bilgi bulunmaktadır (2). Dede Sultan”dan sonra dergah postuna geçen Elvan Dede zamanında, dergahın etrafına bazı binalar inşa edilmiş, dergah ise bir mescidle türbeden ibaret kalmıştır. Bu tarihten itibaren dergahın uzunca bir süre önce Nakşi, daha sonra da Kâdirî dergahı olarak kullanıldığı görülür.
Nihayet Bolulu Kalender Dede”nin bir hayli gayretleri neticesinde, 1871 senesinde, burası Mevlevihane olarak faaliyete geçer. Kalender Dede, uzun süre başkalarının eline geçmiş olan dergah vakıflarını ve diğer bazı müştemilatını yeniden Mevlevihaneye kazandırmak için çaba sarf eder. İstanbul”a gidip gelir. Bu süre zarfında bir çok münazaralar olmuş olmalıdır ki Kalender Dede, sürülür, hapse atılır ve gözlerini kaybeder. Neticede, 1876 senesinde dergahta, Mevlevi mukabelesini icraya muvaffak olur. Aynı yıl vefat eden Kalender Dede’nin yerine, Sivaslı İbrahim Dede postnişin olur. O da on yıla yakın görevini ifadan sonra 1886 yılında vefat eder.
Yerine aynı tarihte oğlu Said Efendi posta tayin edilir, fakat Said Efendi henüz rüşde ulaşmadığından kendisine türbedar vazifesinde bulunan Halil Dede vekalet eder. 1894 senesinde Said Efendi asaleten posta tayin edilir. Türbedar Halil Dede ise 1896 senesinde vefat etmiştir. 11209 senesi Mayıs ayı başlarına kadar on iki seneye yakın Kastamonu Mevlevihanesi postnişini olarak görev yapmış olan Said Efendi, aynı tarihte Mevlevi tarikatına yakışmayacak davranışlarda bulunduğu gerekçesiyle görevinden azledilir. Üç kız çocuğu olup erkek evladı olmadığı için yerine, XIX. asrın sonlarında Mevlevi tarikatının en önemli simalarından Kayserili Ahmed Remzi Dede, posta tayin olunmuştur. Konya Mevlana Müzesi Arşivi’nde Said Efendi ile ilgili, altında başta Reisü’l-Meşâyih Ahmed Ziyaeddin Efendi olmak üzere şehirde mevcut bütün tarikat şeyhlerinin ve idarecilerinin mühürleri olan bir belge bulunmaktadır. Bu belgede Kastamonu Mevlevihanesi’nin Said Efendi ile birlikte içine düştüğü vahim durumdan bahsedilmekte ve Said Efendi ile ilgili; “Âdab ve namus-ı tarikattan uzak ve hiçbir diyarda eşine rastlanmayacak çeşitli fısk u fücur ve sefahat içinde, binlerce fuhşiyyat ve cinayet-i cilvegah olmuş, neticede nefret-i ‘âmm ve sû-i hareketi eseri olarak tevkif edilip habs olunmuş.” diye bahsedilmekte ve bu durumu devam ettiği halde hâlâ meşihatte gözü olduğu ve şeyh A. Remzi Dede’yi rahatsız ettiği belirtilmekte ve bu hususta Çelebi Efendi uyarılmaktadır.
Said Hemdem Dede’nin kardeşi olan Hüsameddin Dede’nin bildirdiğine göre, Kastamonu Mevlevihanesinin vakfı olan arazilerin vakfiyenameleri olmayıp, kuyûd-ı hakanî kayıtlarının da çok eski olması nedeniyle okunamaz durumda olduğunu, istinsahlarına çalışıldığını belirtmekte, ve Remzi Dede tarafından dergahta Mesnevi dersleri okutulduğu ve dergahta ehil olan dervişana ney ve ayin talimi yaptırdığını belirtmektedir. Ayrıca dergahta bulunan demirbaş eşyaların mürur-ı zaman ile tahrip olduğundan, Remzi Dede’ye teslim edilen beş on parça işe yaramaz eşya ve semahanedeki bir iki kilimden başka bir şey bulunmadığını, Said Dede”nin dergahtan azledilince bir hafta boyunca eşyaların dergahtan taşındığını, geri kalanların da bir hücreye toplanıp kapısının kilitlendiğini de ilave etmektedir.
A. Remzi Dede’nin 1911 tarihli bir yazısında Said Dede’nin daha sonra Antalya Mevlevihanesine tayin edildiği kayıtlıdır. “Konya Mevlana Müzesi Arşivinde Antalya”da azledilen Hüsameddin Dede ile yerine tayin edilen Hemdem Dede arasında vukua gelen olaylar ve tartışmalarla ilgili bir çok belge bulunmaktadır.” Bu durum Said Dede”nin Kastamonu’da Ahmed Remzi ile bıraktığı kavgaları Antalya”da Hüsameddin Dede ile devam ettirdiğini göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
Remzi Dede, harap halde bulduğu Kastamonu Mevlevihanesini tamir ettirmiş, eski şeyhten kalan borçları ödemiştir. O sırada şair, edip Süleyman Nazif Kastamonu valisidir. Remzi Dede ile ilk karşılaştığında, “meşihatiniz Pederemende midir?”, diye sorar. Ahmet Remzi Dede de “Hayır, Hüda’dadır, lehü”l-hamd pederim berhayat ve Kayseri Mevlevihanesi şeyhidir” cevabını verir. Süleyman Nazif’in bu sorusu özellikle XIX. asırda Mevlevilikte ve diğer tarikatlarda, şeyh tayininin babadan oğula geçmesinin âdetten olduğuna işaret etmesi açısından önemlidir.
Hüseyin Vassaf’ın “Sefine-i Evliya” adlı eserinden, Ahmet Remzi Akyürek’in Abdülhalim Çelebi tarafından Kastamonu”ya gönderildiğini anlamaktayız. Akyürek Kastamonu’da Mevlevihanenin karşılaşmış olduğu maddi sıkıntılara kısa süre içinde çözüm bulur. Borçlarını kapatır, yapının gerekli tamirlerini gerçekleştirir. Onun Hüseyin Vassaf’a yazmış olduğu mektup şöyledir. “Kütahya Arguniye Mevlevihanesi meşihati vekaletinde iken Der-saadet”te bulunan reşadet-penah Abdülhalim Çelebi tarafından vuku bulan davet üzerine İstanbul’a gelerek Kastamonu Mevlevihanesi meşihatine tayin buyuruldum.”
Ahmet Remzi kısa süre içersinde Kastamonu Mevlevihanesi”nin selefden nakden kalan borcunu tesviyeye ve mevlevihaneyi tamir ve ihyaya muvaffak olduğu gibi, çelebilik makamından şeref varid bir emir üzerine Halep Mevlevihanesinin tahkikatına giderek o hizmeti de yerine getirir.
Yakup Şafak’ın “Veled Çelebi’nin Menâkıbına Göre 1912’de Faal Olan Mevlevîhâneler ve Şeyhleri” başlıklı yazısında yer alan bilgiye göre, 1912 yılındaki Mevlevihaneler listesinde Kastamonu Mevlevihanesi’nin başında Dede Sultan k.s. lakabıyla Âmil Çelebi”nin bulunduğunu öğreniyoruz. Yine aynı yazıda yer alan, 1915 yılındaki 1026 kişiden oluşan Mevlevi Taburuna Kastamonu’dan katılan şeyhin aynı şahıs olduğu görülüyor. Tahir Amil Çelebi, artık Kastamonu’nun son Mevlevi şeyhidir ve 1953 senesinde vefat eder.
1883 ve 1898 yılları arasında yayınlanan Konya Salnamelerinde, Kastamonu Mevlevihanesi zaviye olarak takdim edilmekte iken, Şerafettin Uzluk, Abdulbaki Gölpınarlı ve Veled Çelebi döneminde (1910-1919) tertip edilen listelerde Kastamonu Mevlevihanesi’ni âsitaneler arasında zikreder. Hüsameddin Dede’nin belgelerde dergah zabitanından bahsetmesi, XX. asrın başlarından itibaren Mevlevihanenin asitaneye çevrilmiş olabileceğine işaret eder. 1849-50 yılında semahane, mutfak ve diğer yerleri tamir gerektiren tekkenin 1672-3 yılında da tamir gördüğü anlaşılıyor. Yapı zamanla tekrar harap olmuş ve bunun üzerine de tamiri için 1916-7 yılında; Kastamonu Mevlevihanesinin son şeyhi Tahir Amil Çelebi zamanında, bir komisyon kurulmuştur. 20. yüzyılın ilk çeyreğine ait olduğu sanılan bir fotoğrafta görülen kareye yakın, dikdörtgen planlı, ahşap duvarlı, kiremit kaplı kırma çatılı yapı Mevlevihanedir. Tarikatları yasaklayan 1925 tarihli yasanın ardından Mevlevihane, 1935 yılı öncesinde bir süre Kız Orta Mektep”in Jimnastik salonu olarak kullanılmış, bu dönemde dergahtaki mezarlar başka yerlere nakledilmiştir. Tekkenin 1952 yılı öncesinde yıkılmış ve o tarihte temellerinin açıkta olduğu bilinmektedir. Mevlevihane yıkılıp yerine İmam Hatip Lisesi inşa edilirken arsanın batı kesimindeki Süleyman Paşa’nın mezarı ise İsmail Bey Türbesi haziresine nakledilmiştir.
Not düşmek bakımından, Kastamonu”da ayrı bir yapı olarak inşa edilmeyip bir yapının dahilinde bulunan kütüphaneler arasında Mevlevihane Kütüphanesinin de yer aldığını ve 1925 yılı kent planında Mevlevihane önünde Dedeler Köprüsü adıyla yer alan yapının bu yıllarda tamir edildiğini ilave edebiliriz.
________________________
(1) Şemseddin Yaman Candar”ın ölümü üzerine, Kastamonu”nun eski sahibi Yavlak Arslan”ın oğlu Hüsameddin Mahmud Bey, derhal harekete geçerek, Kastamonu”yu işgal ettiğinden, Şemseddin Yaman Candar”ın oğlu Süleyman Paşa, Eflâni tarafına çekilerek orada oturmaya mecbur olur. 1309″da Eflâni”den kalkarak âniden Kastamonu üzerine baskın yapan Süleyman Paşa, Mahmud Beyi sarayında muhasara ederek, yakalayıp öldürdükten sonra, burasını beyliğine merkez yapar.
Süleyman Paşa, 1335 yılına kadar, İlhanlıların hâkimiyetini tanır. İlhanlı hükümdarı Ebû Saîd Bahadır Hanın ölümünden sonraki beş yılda ise, müstakil olarak hükümet sürer. Anadolu”da Moğol nüfuzu sarsılmaya başladığı sırada, Süleyman Paşa, tedbirli hareket ederek, İlhanîlerin vezîri Emir Çoban Anadolu”ya geldiği zaman, onu karşılamış ve sadakatini arz eylemiş, bu halden istifade ile de hududunu genişletmeye muvaffak olmuştur.
Süleyman Paşa, Pervaneoğulları’ndan Gâzi Çelebi zamânında, Sinop”u kendi hâkimiyeti altına alır ve Gâzi Çelebi”nin 1322″de vefatından sonra, burasını doğrudan doğruya ilhak ederek, idaresini büyük oğlu Giyâsüddîn İbrahim Beye verir. Bu arada Taraklı ve Safranbolu”yu da beyliğine katan Süleyman Paşa, kendi adına para da bastırır.
Süleyman Paşanın, 1339″da küçük oğlunu kendine veliaht yapmasını bahane eden büyük oğlu İbrahim, babasına isyan ederek Kastamonu”yu zapt ile hükümdar olur. Süleyman Paşanın nasıl vefat ettiği ve veliaht Çoban”ın âkıbeti belli değildir. İbn-i Battûta, Süleyman Paşanın 70 yaşında olduğunu beyan ettiğine göre, ölümünde 80 yaşında olması muhtemeldir. İbn-i Battûta, Süleyman Paşayı uzun sakallı, güler yüzlü, vakûr ve heybetli olarak tavsif etmektedir.
(2) Hüsameddin Dede; “her üç şeyhin (İbrahim Dede, Halil Dede, Said Hemdem Dede) matbu (ya da) gayr-ı matbu bir eseri yoktur” demektedir.
Kaynakça
1. Eyüpgiller Kemal Kutgün, Kastamonu Kent Tarihi, Doktora tezi, 1995
2. Şafak Yakup, VELED ÇELEBİ”NİN MENÂKIB”INA GÖRE 1912″DE FAAL OLAN MEVLEVÎHANELER VE ŞEYHLERİ
3. Vassaf Hüseyin, Sefinetü”l Evliya, Kitabevi
4. Eflaki Ahmet, Menakıbü”l Arifin –II-,
5. Haksever Ahmed Cahid, Son Dönem Osmanlı Mevlevilerinden Ahmed Remzi Akyürek, T. C. Kültür Bakanlığı, 2002
6. KÜÇÜK Sezai, XIX. Asırda Mevlevilik ve Mevleviler, Doktora Tezi-Marmara Üniversitesi, 2000