KONYA MEVLÂNÂ DERGÂHI’NIN KAYBOLAN BİR YAPISI: TÜRBE HAMAMI – Yılmaz ÖNGE

KONYA MEVLÂNÂ DERGÂHI’NIN KAYBOLAN BİR YAPISI: TÜRBE HAMAMI – Yılmaz ÖNGE

KONYA MEVLÂNÂ DERGÂHI’NIN KAYBOLAN BİR YAPISI: TÜRBE HAMAMI – Yılmaz ÖNGE Hz. Mevlâna Dergâhı

KONYA MEVLÂNÂ DERGÂHI”NIN KAYBOLAN BİR YAPISI: TÜRBE HAMAMI

Prof. Dr. Yılmaz ÖNGE

Mevlânâ Dergahı’nın çevresinde zamanla teşekkül eden ve cami, medrese, imaret, han, çarşı ve dergâh müntesiplerinin evlerinden ibaret mimarî manzûmenin en ilginç yapılarından biri de Türbe Hamamı idi. İmar bahanesi ile yıktırıldığı 1955 yılına kadar sağlamca ayakta kalabilmiş bu tarihi yapı hakkında yayınlanmış bilgiler maalesef mahdut ve yetersizdir. Konya’nın eski kadastral planları ve bazı fotoğraflar sayesinde yerini tesbit edebiliyor; mimarisi hakkında kısmen fikir sahibi olabiliyoruz.(1) (Şekil 1, 2: Resim 1, 2, 3)

Türbe Hamamı hakkında bilgi veren kaynakların en eskilerinden biri, rahmetli Mimar Şahabettin Uzluk’un 1939 da yayınlanan, “Konya Abideleri” isimli kitapçığıdır.[2) Bu eserin “Hamamlar” başlığı altında ve özellikle mimari kompozisyon bakımından mukayeseli olarak ele alınan diğer Konya Hamamları ile birlikte Türbe Hamamı için de “… Türbe Hamamı bu grubun eski bir tipidir. Yapının Selçukîler tarafından yaptırıldığı pek mümkündür. Çünkü imaret yanında olması bu fikri çok kuvvetli yapıyor. Aynı mütaleayi, bazı dokumentlerle tasdik etmek kabildir. Meselâ: Hamamın eskidenberi, Türbe Hamamı diye anılması ve gelirin türbeye aid bulunması, bu fikri kabul için kâfi bir materyaldir. Binaenaleyh hamamın diğerleri gibi iyi bir maksad üzerine kurulduğu muhakkaktır. Kadın ve erkekler kısmını havidir. Muhtelif tarihlerden ekleme ve onarmaları vardır.

Orada hamamla kompozisyon bakımından, ikinci bir yapı blokunun orta da olmaması çok muhtemeldir. Bilhassa, Sultan Selim Camisinin yerinde kaybolmuş yapı teferruati olmak lazımdır. Fakat, orada bugün eski izleri görmüyoruz. Dokumentler, tam bir tipi bildirmekten çok uzaktır. Selçukî devrine ait izler, yalnız türbe ve yanındaki medreseye dair pek kısa hatlardır.

Bilhassa, türbenin olduğu sahayı sarayın gül bağçesi işgal ediyordu. Alâeddin I. tarafından Mevlânâ’nın babasına bağışlanmıstı. Binaenaleyh, bu mıntıka şehrin ikamet hudutlarından dışda kalıyordu. İlk defa, bir halvetten ibaret olan hamamı sonradan tevsi etmişlerdir. Zaten hamamın bugünkü durumu da büyük bir tip olmaktan muhtelif eklemelerden küçük bir misaldir.

Yanındaki yapı partileri içinde bir blok temin ediyordu ki, o vakitlerden son zamanlara kadar yapılmış bir çok onarımlar orjinal tip üzerinde büyük değişmeler vücuda getirmiştir. Hamam ihtiyacının pek ufak bir partiye aid olduğunu kabuletmek lazımdır. Fakat obirlerinde tekrarlanan iç ve dış bölmelerle arkitektur pek dar bir ölçüdedir. Bilhassa ikinci misal (Mahkeme Hamamı) yanında pek ufak bir gövde sahasına malik bulunuyor.” şeklinde bilgi vermektedir.

Diğer bir kaynak, yine Şahabettin Uzluk’un 1952’de yayınlanan “Konya’da Mevlânâ’nın hatıralarını taşıyan abideler” isimli makalesidir.[3] Dr. Uzluk bu makalesinde “Menakıplerin pek sık olarak ziyaretini bildirdikleri hamam, Yusuf Ağa Kütüphanesi yakınındaki Türbe Hamamıdır. Kadınlar ve erkekler kısmını havi bulunmaktadır. XVIII. asrın başlangıcında Adil Çelebi tarafından Karagöz Ustaya tamir ettirilmiştir.[4] Mevlânâ, mezkûr hamama pek çok defalar giderdi. Hattâ tıraş olacağı zaman, berberi oraya celbettirirdi. Bir defasında Hüsameddin Çelebi de beraberdi. Mevlânâ kendisine bakmış, pek zayıf olduğunu Hüsameddin Çelebi’ye şikayet etmişti” demektedir.

Dr. Mehmet Önder de, 1962 de yayınlanan Mevlânâ Şehri Konya isimli kitabında, Karamanoğulları devrinden Hoca Selman namlı hayırsever tarafından, Mevlânâ Dergâhının güney batısında yaptırılan ve Türbe Hamamı adıyla tanınan Kürkçü Hamamının, 1699 yılında, zamanla harabiyeti cihetiyle, Mevlânâ Dergâhı postnişini Bostan Çelebi tarafından yenilendigini ve Mevlânâ Dergâhı evkafına bağlandığını bildirmekte ve “…Kadın ve erkeklere ait ayrı ayrı bölümleri, kulhanı, keçeligi, şadırvanı olan Çifte Hamam diye  tanınan Türbe Hamamı’nın, 1955 yılında bir gece içerisinde yıktırılıp yeri meydan haline getirilmiştir” dedikten sonra “Yıkıntıdan sonra, staktit süsleme, mermer şadırvanı Karatay Medresisi bahçesine kaldırılmıştır” şeklinde bilgi vermektedir.[5]

Rahmetli Dr. İ. Hakkı Konyalı ise 1964 de yayınlanan Abideleri ve Kitabeleri ile Konya Tarihi isimli kitabında, bu hamamın evvelce Kürkçüler Kervansarayı’nın yanında olduğu ve tahrir defterlerinde Postinduz (Kürkçüler) Hamamı şeklinde geçtiğine işaret ederek, Fatih devrinden beri bu hamamın bir kısım gelirinin Mevlana Türbesi’nin vakfı olduğu bütün Konya evkaf defterlerinde yazılıdır, demiştir. Yine Konyalı’ya göre, II. Bayezid defterindeki bir kayıttan, bu hamamın sonradan satıldığı, Cemaleddin Çelebi’ye geçtiği, onun da 1/3 hissesini türbeye vakfedip diğer hisselerin mülkünde kaldığı anlaşılmaktadır. Cemaleddin Çelebi’nin oğlu Abid Çelebi’nin 895/1489 tarihli vakfıyesi ile hamamı türbeye vakfetmiştir. Daha sonra VVII. yüzyıl sonlarında veya XVIII.  yüzyıl başında Bostan Çelebi zamanında, harabiyeti dolayısıyla esaslı bir şekilde tamir ettirilmiştir. Konyalı, hamamın mail-i inhidam olduğu iddiası ile 1955 yılında bir gece kaçak olarak yıktırılıp yok edildiğini söyler ve “…Aralarında keçeciler için ayrıca bir kısım bulunan, kadınlı erkekli bu  tarihi hamam, muhteşem bir mimari eser idi. Hamamın soyunma yerini bir çiçek gibi süsleyen mermer havuz şimdi Karatay Medresesi’nin bahçesine konmuştur” der.[6]

Yukarıda zikrettiğimiz üç eserde, tarihçesi ile mimarîsinden kısaca bahsedilen bu hamamın inşa tarihi veya devri hakkında birlik görülmemesi dikkati çekmektedir. Çünki, Şahabettin Uzluk, Mevlânâ”nın burada yikandığından bahsettiğine göre hamam en geç XIII. yüzyılda, Mehmet Önder’e göre de Karamanoğulları devrinde yani VIV-XV. yüzyıllarda inşa edilmiş olmalıdır. İ.H. Konyalı ise hamamın inşa tarihinden hiç söz etmemiştir. Hamam hakkında gerek tarihi, gerekse mimarîsi bakımından en geniş bilgiyi, varlığını tesadüfen öğrendiğimiz, yayınlanmamış bir raporda buluyoruz. 1950’lı yıllarda Milli Eğitim Vekaleti Müzeler Genel Müdürlüğüne Konya Mevlânâ Dergahı çevresindeki binalar hakkında bir rapor hazırlayan[7], rahmetli Y. Mimar Ali Saim Ülgen’in bu hamam hakkında yazdıklarını aynen aşağıya alıyoruz:

Abid Çelebi Vakfı Hamam (Şifa Hamamı-Türbe Hamamı): Vakıf kayıtları defterlerinde, şer’i mahkeme sicillerinde bu bina hakkında muhtelif kayıtlara rastlanmıştır. Vakfiyesinin 1047/1637 tarihli mahkeme sicilene göre mevcudiyeti anlaşılmış ise de bugün Vakıflar Arşivinde bulunamamıştır.

Abid Çelebi, Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi”nin oğlu Sultan Veled’in oğlu olup, ağabeyisi Ulu Arif Çelebi’den sonra dergâhın dördüncü postnişinidir. Bu zat dergâh vakfını zenginleştirmek üzere birçok binalar daha yaptırmış ve vakfetmiştir. Bu arada mezkûr çifte hamam da inşa ettirdiği binalar arasındadır. Abid Çelebi Karamanoğlu Mehmed Bey zamanında Konya’da yaşamış 682 H. (1283 M.) yılında doğmuş ve 739 H. (1338 M.) tarihinde vefat etmiştir. Hamam uzun zaman iyi tamir edilmemesi neticesi çamur sıvalarla haricî şeklini kaybetmiş ve bazı kısımları da bakımsızlıktan harap olup yıkılmış, odunluk, su depolarında ve kadınların soyunma mahallerinde tadilâta uğramıştır. Buna rağmen plan hususiyeti bulunan bir hamamdır. Bu hamamın plân ve kütle benzerine ancak Niksar Danişment Yağıbasan Hamamında rastlıyoruz.

Bu hamam ne Bursa’nın, ne de klâsik çağımızın hamamları gibi mütenazır bir kompozisyon ifade etmeyip dezakse, biribirine girift ve yalnız keçe imâliyle şöhret bulmuş olan Konya’nın hususiyetlerini havi bir hamam ölü, keçe pişirilen tezgâhlı bir kısmı da vardır ki, keçelikli hamam tipi Türkiye’de yalnız Konya’da görülür. Ve bu eser de en eski bir örnektir. Bu hamamdan başka hamamlarda da keçe pişirilen bir kısım mevcut ise de, diğer bütün binalar, buna nazaran muahhardır. Hamamın zamanın tesiriyle çukurda kalmış olması da, binanın çevresinin ne kadar dolduğunu ifade eder. Bu arada hamamın kubbelerinde yaptığımız araştırma sonunda, vasati 10 cm. den aşağı olmayan çamur sıvaların altından temiz moloz duvarlarla, tuğla kubbeler zuhur etti. Bu arada keçeliğin ve erkekler kısmı soğukluğunun kubbelerinde, yalnız Karaman eserlerinde tesadüf edilen müsellesî dişli çıkıntılara rastladık. Bu delil de hamamın tarihlenmesi için faydalı oldu.

Hamam çifte bir hamam olarak yapılmış ve batı tarafına kadınlar soyunma mahalli inşa edilmiştir. Bu kısmın, sonradan tadile uğratıldığı muhakkaktır. Çünki üst kısmın mimarî şekli ampir üslûbundadır.

Erkekler kısmının kubbeleri, tromplara ve iç kısımlarda da müselles pandantiflere oturmakta ve klâsik mümas kemerler, bunları içten çerçevelemektedir. Soğukluktan bir kapı ile keçeliğe ve diğer kapıdan soğukluk sayılabilecek muhtelif salonlardan sonra sıcaklığa geçilmektedir. Bu hamamdaki Selçuk çağının büyük hücre teşkilatı, klasik olgunluga ve taksimata erişilmeden yapılmış binalardan birinde bulunduğumuza en güzel delil vermektedir. Kadınlar kısmı ise Niksar’dakı Danişment Yağıbasan Hamamını ziyadesiyle hatırlatan eyvanları muhtevidir ve mütenazırdır..”

Rahmetli Ali Saim Ülgen’in raporunda hamamın yapılış devri ile ilgili bilgiler üç maddede özetlenebilir:

1) Türbe Hamamı adıyla bilinen çifte hamam, Mevlânâ’nın torunu Abid Çelebi tarafından XIV. yüzyılda yani Karamanoğulları döneminde inşa edilmiştir. Erkekler kısmı soğukluğunun kubbelerinde bulunan üçgen tuğla dişler de bu dönemin özelliğini taşımaktadır.

2) Hamam bakımsızlık, kötü onarımlar ve tadilat yüzünden orijinal dış ve iç görüntüsünü kaybetmiş olmasına rağmen, plân özelliğini muhafaza etmektedir. Özellikle kadınlar kısmı sonradan tadilâta uğramış olmakla birlikte, sıcaklık kısmındaki eyvanları ve planındaki simetrisi ile Niksar’daki Yağıbasan Hamamına benzemektedir.[8]

3) Erkekler kısmındaki büyük hücre teşkilâtı Selçuklu çağı hamamlarında görülen özelliklerdendir.

Bu bilgiler birleştirildiği zaman Türbe Hamamının, belki sadece kadınlar kısmının veya her iki kısmın Selçuklular devrinde yapıldığı; ancak sonradan Karamanoğulları zamanında büyük ölçüde ilâvelerle yenilendiği ihtimali ortaya çıkmaktadır. Yine Karamanoğulları zamanında Konya’da yapılmış Meram Hasbeyoglu ve Mahkeme (İbrahim Bey) Hamamlarınin biribirine benzer planları ile Türbe Hamamı plânının çok farklılık göstermesi bu ihtimali daha da güçlendirmektedir. Rahmetli Ülgen’in Türbe Hamamı ile ilgili müşahedeleri arasında, keçelikli hamam tipinin sadece Konya’da görülmesi ve Türbe Hamamının bunların en eski örneklerinden biri sayılması hakkındaki yargısı, henüz bilim dünyasında tartışılmamış olmakla beraber, Türk Mimarlık Tarihi açısından üzerinde durulması gereken önemli bir özelliği ortaya koymaktadır.[9]

1960’lı yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün restoratör mimarı olarak Konya’da yaptığımız incelemeler sırasında Türbe Hamamının erkekler kısmından getirildiği söylenen mermer şadırvanı görmüş, ölçü ve fotoğraflarını alarak, küçük bir tanıtma yazısı ile yayınlamıştık.[10]Yine bu yıllarda rahmetli İzzet Koyunoğlu’ndan da, evinin bahçesinde Konya’nın muhtelif yerlerinden toplanmış mimarı parçaların arasında, bazı şadırvan parçalarının Türbe Hamamına ait olduğunu öğrenmiştik. Karatay Müzesindeki şadırvanın hazne taşları tamam olduğundan, Koyunoğlu’nun bahçesindeki taşlar, gerçekten Türbe Hamamına ait idiyse, ancak bu hamamın kadınlar kısmındaki bir başka şadırvanın parçaları olabilirdi. 1980’lı yıllarda Alavardı Aksarnıç Camii önünde benzeri bir şadırvan daha tesbit ettik ve bunun da Türbe Hamamından (muhtemelen kadınlar kısmından) getirildiğini öğrendik. Böylece Türbe Hamamına ait olduğu söylenen, biribirinden farklı üç şadırvan ortaya çıkmış oluyordu. Türk Hamamlarının genellikle soyunmalık bölümlerinde sadece birer şadırvan bulunduğu için, mevcut şadırvanlardan birinin başka bir yapıya ait olması gerekmekteydi. Nitekim yaptığımız incelemelerde, Koyunoğlu Müzesinde eksik parçalar halinde muhafaza edilen ve diğerlerinden daha büyük ölçüdeki şadırvanın daha eski olduğuna kanaat getirdik ve bunu da benzeri örneklerle birlikte bir makalemizde tanıttık.[11]

Buraya kadar arzettigimiz bilgileri toplayarak söyle bir sonuca varmak mümkündür: Rahmetli Dr. Şahabettin Uzluk’un kaynaklardan tesbit ettiği ve Hz. Mevlânâ’nın sık sık gelip yıkandığı hamam, sonradan Karamanoğulları döneminde çifte hamam olarak ihya edilen Türbe Hamamının bir kısmı idi. Rahmetli Ülgen’in Niksar’daki XIII. yüzyıldan kalma Danişmentli hamamına benzetmesine dayanarak, biz bunun çifte hamamın sonradan kadınlara tahsis edilen kısmı olduğunu zannediyoruz. Koyunoğlu Müzesinde bazı parçaları bulunan şadırvan da buraya ait olmalıdır. Bilemedigimiz bir sebeple bu Selçuklu hamamının harap olmasından sonra, XIV. yüzyılda Abid Çelebi tarafından ihya edilişi sırasında, ilâve edilen erkekler kısmına yeni bir şadırvan konulurken kadınlar kısmındaki eski şadırvan da değiştirilmiştir. Yapıyı incelemek imkânı artık kalmadığından Türbe Hamamınin bir kısmının gerçekten Hz. Mevlânâ zamanına ait olup olamayacağı bundan sonra ancak tarihçilerin bulabilecekleri yeni belgelerle kesinlik kazanacaktır. Dileğimiz Konya’nın bundan böyle tarihi özellik ve güzelliklerini kaybetmeden, bilhassa Hz. Mevlânâ ile ilgili hatıraları koruyarak gelişip büyümesidir.

Dipnotlar

[1] Sağlam durumunu hatırlayanların tarifine göre, Türbe Hamamının erkekler kısmına Yusuf Ağa Kütüphanesi”nin batısındaki muvakkithaneye bitişik Nebi Dayı”nın kahvesi ile Ekmekçi Bahri”nin fırını arasından geçilerek giriliyordu. Mevlânâ Dergâhının çevresine ait bazı fotoğrafları rahmetli Arkeolog Gürbüz Alp’ ın arşivinde bularak, faydalanmamıza imkan veren eşi Sayın Arkeolog Ayhan Alp”e şükranlarımızı sunarız.

[2) Şehabeddin Uzluk, “Konya”da Mevlânâ”nın Hâtıralarını Taşıyan Abideler I” Milli Mecmua, Cilt: 13, Sayı: 150-5, 15 Ağustos 1952, s.13.

[3] Architekt Şehabettin, Konya Abideleri, Konya 1939, s.45-46.

[4] Bu cümledeki (Karagöz Ustaya) ibaresi, kanaatimizce (Karagöz Ustasına) olmalıdır. Çünki eski Konyalılar, bir yapının tamirine (Karagöz geçirmek), bunu yapan ustaya da (Karagöz Ustası) derlerdi.

[5] Mehmet Önder, Mevlâna Şehri Konya, Konya 1962, s.253

[6] İbrahim Hakkı Konyalı, Âbideleri ve Kitabeleri ile Konya Tarihi, Konya 1964, s.1068-1069.

[7] Ali Saim Ülgen, bu raporunun yanısıra, hamamın 1953 yılında bir plânını da çizmiştir. Bu plan Celâl Esat Arseven”in “Türk Sanatı Tarihi” isimli eserinin 526. sayfasında, 1044. şekil olarak kısa bir açıklama ile yayınlanmıştır.

[8] Halit Çal”ın “Niksar”da Türk Eserleri” isimli kitabındaki hamamlar bölümünde (s. 68-77) Danişment Yağibasan Hamamı”ndan bahsedilmemektedir. Ancak yayınlanan plânına bakarak, binası ve inşa tarihi belli olmayan Kaleiçi Mahallesindeki Büyük Hamam ile Yağıbasan Hamamının aynı yapı olması ihtimalinden söz edilebilir.

[9] Yaptığımız araştırmalar, Konya”daki bilinen keçelikli hamamlar arasında en eskisinin gerçekten de Türbe Hamamı olduğunu ortaya çıkartmıştır. Keçelikli hamam olarak bilinen Sahib Ata Hamamı (Sultan Hamamı), hernekadar daha eski tarihli ise de buradaki keçeliğin Osmanlılar zamanında ve bazı sıcaklık mekânlarının tadilâtı ile meydana getirildiği anlaşılmaktadır. Bu sebepten Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1960″lı yıllarda yaptırılan restorasyon sırasında kaldırılmıştır.

[10] Yılmaz Önge, “XIV. Yüzyıla Ait İki Eski Türk Havuzu”, Artitekt No: 317, 1964, s.

[11] Yılmaz Önge, “Konya ve Çevresindeki Mukarnaslı Şadırvanlar” Vakıflar Dergisi XIX, Ankara 1985, s. 95-108.

Resim 1- Sultan Selim Camiini ve sağ tarafında muvakkithane ile Türbe Hamamı gösteren eski bir fotoğraf

(Kartpostal olarak basılan bu fotoğrafın üzerine yanlışlıkla Şerefeddin Camii yazılmıştır.)

Resim 2- Soldan sağa doğru Yusuf Ağa Kütüphanesi, muvakkithane ve Türbe Hamamının

Erkekler kısmı girişi (Arkeolog Gürbüz Alp”den).

Resim 3- Türbe Hamamı erkekler kısmının girişi ile yanındaki muvakkithane ve Dükanlar (Arkeolog Gürbüz Alp”den).

Şekil 1- Türbe Hamamı ve çevresini gösteren vaziyet planı (1927 tarihli kadastral

Plandan faydalınarak tarafımızdan çizilmiştir).

Şekil 2- Türbe Hamamının planı (Y. Mimar Ali Saim Ülgen”den tadilen)