X. MİLLİ MEVLANA KONGRESİ
Dr- Erdoğan EROL
Mevlânâ’nın babası Sultanü’l-Ulemâ Bahaeddin Veled 12 Ocak 1231 tarihinde Hakka yürüdü. Sağlığında “Benim ve benim çocuklarımın ve onların evlat ve ahfadının mezarları burada olacaktır” şeklindeki sözleri üzerine, o günlerde “Selçuklu Sultanlarının Gül Bahçesi” diye bilinen bu günkü yerine defnedildi.
Bahçede bulunan ve “Hadikatü’l-Ervah” denilen, Dergâh içinde yer alan ve “Huzur-ı Pîr” denilen mezarlık bölümlerine defin işlemlerinin en son hangi tarihe kadar yapıldığını bilmiyoruz. Ancak 2 Eylül 1925 tarihinde İcra Vekilleri Heyetinin kararı ile yurdumuzdaki bütün Dergâhlar kapatılmıştı. Bu kararın sonucu olarak şehrimizde bulunan ” Mevlânâ Dergâhı” da seddedilmişti. Daha sonra, Maarif Vekili Hamdullah Suphi ( Tanrıöver ) Mevlânâ Dergâ-hı’nm ” Asâr-ı Atîka Müzesi” haline getirilmesi için çalışmalar başlatmıştı. Nihayet 1 Eylül 1926 tarihinde Dergâhın “Âsâr-ı Âtîka Müzesi” ne dönüştürülmesine karar verilmiş, 11 Eylül 1926 tarihinde de Maarif Müfettişlerinden Hamit Zübeyr Bey ile Maarif , Evkaf ve Polis Müdüriyetleri tarafından tayin edilen zevat ve müze müdürü ile muhafaza müdürü huzurunda kapılar açılarak Dergâh eşyası teslim alınmıştı.
Dergâhın Müze yapılmak üzere teslim alındığı 11 Eylül 1926 tarihine kadar bu alana defin yapılmış olabilir. Yani sonradan Mevlevi Dergâhına dönüşen Sultanların Gül Bahçesine, 695 yıl 7 ay 29 gün defin yapılmış olmalı.
Aradan geçen bunca yıl sonra, yapılan definler konusunda elimizde yalnızca bilinmeyenler cevaplanamayan sorular yumağı var. Aklımıza hemen gelen sorulardan bir kaçını şöylece sıralayabiliriz
Sultanların gül bahçesi diye bilinen yerin sınırları nereye kadardı? Bahçe kaç m2 veya dönümdü? Defin istemi zaman içinde bahçe dışına da taştımı? Bu alana Mevlânâ soyundan gelenler ile Mevlevi Büyüklerinin defnedildiğini biliyoruz. Başka kişilerde defnedilebiliyor mu idi? Bir mezara birden fazla kişide defnedildi mi? Defnedilen kişilerin isim listeleri ve defnedildikleri yer biliniyor mu? Zaman içerisinde bahçe adeta iskana açılmış. İskan harekatı ilk hangi tarihte başladı? Bu evlerin altında kalan mezarlar “Nakl-i Gubur” yapıldı mı? Yapıldı ise nereye nakledildi?. Nakledilmedi ise mezar taşları ne oldu? Bu mezarlar kimlere aitti? Çeşitli kazılar ve onarımlar sırasında gördük ki bahçe içine yapılan binaların altında taşsız mezarlar var. Bunlar kimlere aitti, mezar taşları ne oldu? Bu sorular aklımıza geliveren sorulardan yalnızca bir kaçı. Yoksa bu soruları 100 lerce soruya ulaştırmak rnümkündür.
Konya Âsar-ı Âtîka Müzesi’nin ilk müdürü M.Yusuf AK YURT(1) tarafından hazırlanmış bir dosya tesadüfen elimize geçti. Bu dosyadan konumuzla ilgili kısmını aşağıda aynen vereceğiz. Tabii buna 34 yıla ulaşan Mevlânâ Müzesindeki hizmetimiz sırasında gördüklerimizi ve duyduklarımızı da ilave edeceğiz. Böylece yukarıdaki sorulardan bazılarının cevabını bulmuş?böylece bazı bilinmeyenlere açıklık getirmiş olacağız. 1
Önce anlatımda kolaylık olması için, bugün iç ve dış bahçeleriyle 18 dönüme ulaşan Müzeyi çevresi ile birlikte gösteren planı verelim. Sonra üzerinde konuşalım.
Yukarda bulunan Mevlevi Dergâhı’nın bu günkü sınırlarının yanında birazda çevresi ile gösteren planında;
1-2-3-4-5 nolu parsellerin Dergâhın Hâmuşanı (Mezarlık) olduğunu, elimizde bulunan 1926 yılından önce çekilmiş siyah-beyaz fotoğraflara dayanarak net olarak söyleyebiliriz. (Resirn 1-2-3-4)
7 nolu parsel Dergâha ait eski planlarda “Valideler mezarlığı” olarak gösteriliyor.
8 nolu parsel Semahane olarak kullanılmış bölümdür. Bu bölümde taban tahtaları çürüdüğünden yenilenmesine karar verildi. 1996 yılında Vilayet Makamının Özel idareden temin ettiği ödenek ile taban tahtaları değiştirildi. Bu arada Müze Müdürlüğü tarafından zeminde bir araştırma kazısı yapıldı(2). Kazı sırasında Semahanenin doğu bölümünde iki sıra halinde 10 mezara da rastlanıldı. Mezarların baş ve ayak taşları yoktu. Semahanenin kuzey yönünde doğu-batı istikametinde 13 m. uzunluğunda bir yol çıktı. Yolun yüzeyi büyük ebatlı ince işlenmemiş taşlarla döşenilmişti. Ayrıca 8×8 m ebadında tam köşelerinde ve ortasında üzerlerine sütun konulduğu anlaşılan 5 adet sütun altlığı çıktı. Zemin küçük moloz taş döşemeli idi. Yani hemen 1200’lü yıllarda dışarıda bir yol ve mezarlar, ayrıca bir yapı varmış. Yapı olan yerlere defin yapılamamış. Ancak sonradan semahaneyi genişletmek lüzumu hasıl olunca, burada bulunan mezarlar kaldırılmamış, bırakılmış. Mezar taşları ya tamamen kaldırılmış veya taşın tabanından küçük bir kısım kalacak şekilde kırılmış. Netice olarak 12 yy dan sonra yapılan her binanın altında mezarların bulunabileceği ihtimal dahilindedir.
9. parselden elimizde çekilmiş eski bir fotoğraf yok. Ancak buranın mezarlık olduğunu bilenler çoğunlukta. Halen burada bulunan sandukalı mezarlar buraya sonradan nakledilmiş mezarlardır. (Resim 5).
Müzenin Güney-doğu köşesine isabet eden taranılmış 10 nolu parsel mezarlıkmış. Karatay Tapu Kadastro Müdürlüğünden aldığımız haritada “Metruk Kabir” olarak geçiyor. 122 m2 lik bu alanda Şair Şemî’nin mezarıda varmış. Tabii oda kaldırılmış. 1957 yılında Müze Müdürü Mehmet ÖNDER(3) mezarın yerini Dergâhta dede iken, Dergâh kapanınca müzede bekçi olarak çalışmaya başlayan Ankara’lı Mehmet ARISOY Dede(4)’den sormuş. Kendisi Şair Şemî’nin mezar yerini göstermiş, burada bir kazı yapılmış. Şair Şemî’nin kemikleri bulunmuş.O günlerde Müzede Muavin olarak çalışan öğretmen Necati ELGİN tarafından kemikler yeniden kefenlenmiş ve usulüne uygun olarak tekrar defn edilmiş. Şair Şemî’ye ait mezar taşları müzeden getirilerek 1957 yılında mezar yeniden yapılmış(Resim 6). (Mehmet Önder’den naklen)
Bu Metruk Kabristan’ın üçler mezarlığı ile bitişik olduğunu düşünüyoruz. Bu düşüncemizin ilk sebebi müzenin güney yönündeki kapısına “Hârmuşan Kapısı” yani Susmuşlar Kapısı denilmesidir. Demek ki kapı mezarlığa açılıyordu. İkinci sebep ise Dergâhın güney yönünde Dergâhla üçler mezarlığı arasında eski resimlerde bir at arabasının bile zor geçebileceği bir yol görülüyor. Bu yol 1959 yılında genişletilmiş. Zaman içinde de çift yol haline gelmiş. Konya Belediye Başkanı Ahmet ÖKSÜZ’ün zamanında, müzenin güney yönündeki kaldırımın bittiği yerden atık suların alınması için yaklaşık 1.5 m çapında betondan yapılmış künkler döşenildi. Kazı sırasında yoğun mezar kalıntıları ile karşılaştık. Demek ki Mevlânâ Dergâhı’nın bu kapısı eskiden üçler mezarlığına açılıyordu. Zaman içinde buradan açılan yaya geçidi, yavaş yavaş genişledi, şimdilerde iki tarafta kaldırımı, ortada refüjü olan çift yol haline geldi.
12 nolu parsel Çelebi Dairesine ait bahçedir. Ancak burada da zaman zaman mezarlara rastlanılmıştır.
13 nolu parsel Menâkıb-al Arifin adlı kaynak eseri yazan Ahmet Eflâkî Dedenin Türbesi’dir(Resim 7). Yusuf AKYURT yukardaki kayıtta “Toppaş Zade Ahmet Efendinin hanesinde apdest hanenin yanındaki odada 21 Nisan 1929 tarihinde müzeye nakil ve 1877/ 923 numaraya kaydı icra olunmuştur” diyor. Bu alanda halen 5 adet mezar bulunmaktadır.
14 nolu bölüm vatandaşlar arasında “siğil tekkesi”olarak bilinmektedir. Burada 1973 yılına kadar kerpiçten son derece harap bir türbe vardı. Türbe 1973 yılında yıkıldı. Mezar taşları halen müzededir. H.1334 M 1915 ve H. 1337 M. 1919 tarihli Mezar taşlarından anlaşıldığına göre bu Türbe iki bektaşi dedesine aittir.
17 ve 18 no ile işaretli yerlerde tesadüfen iki mezarla karşılaşılmıştır.
Şimdi de Mevlânâ Müzesi’nin ilk Müdürü M.Yusuf AKYURT’un belgelerini inceleyelim. Böylece bilinmeyen bazı soruların cevabını da bu yolla ulaşalım.
MÜZE BAHÇESİNDEKİ HARİCİ MEZARLIĞIN KALDIRILMASI
A-TARİHİ MALUMAT :
Mülga Mevlânâ Dergâhının bahçesinde bir mezarlık var idi. Bu mezarlık dergahının cenup, şark ve şimal taraflarını ihata ediyor idi. Mevlevilerce bu mezarlığa (HADİKATÜL’ERVAH) ismi verilmiştir.
Hadikatülervah mezarlığı yalınız mülğa derğahdaki mezarlığa inhisar etmeyüp müze binasının şarkında, şimalinde bu günkü mevcut haneler dahi (HADİKATÜL’ERVAH) mezarlığının sahasında idi. Bu haneler sonradan yapılmış ve orada mevcut mevlevi ekâbirinin mezarları kısmen hanelerin hariminde bırakılmış, kısmen hane sahipleri tarafından kaldırılmıştı. Bu gün bazı hanelerin bahçesinde ve alt kat odalarında bazı mezarlar görülmektedir. Tarihlerde ve bilhassa sefinei mevleviyede isimleri yazılub (HADİKATÜL’ERVAH) mezarlığında medfun oldukları beyan olunan bazı mevlevi ekâbirinin mezarlarının bu sahada bulunmaması her halde vaktiyle hane sahipleri tarafından kaldırılmış olduğu anlaşılıyor. Hatta bu meşhur mevlevi ekâbirinin mezar taşlarını teharri ve müzeye nakilleri için çalışıldığı sıralarda yalınız meşhur menakıp sahibi (EFLAKİ DEDE) nin mezar taşı bulunmuş Müzenin şarkında bulunan Topbaş Zade Ahmet Efendinin hanesinde apdest hanenin yanındaki odada 21 Nisan 1929 tarihinde müzeye nakil ve 1877/ 923 numeroya kayıdı icra olunmuştur. Şu tarihi tafsilâttan anlaşılacağı üzere (HADİKATÜL’ERVAH) mezarlığının sahası yalınız müze bahçesindeki mezarlık mevkiine inhisar etmeyüp bu gün müzenin şark, şimal cihetindeki hanelerin mebni bulundukları mahallerede şamildir.
B- BAHÇESİNDEKİ MEZARLAR NE İÇİN KALDIRILDI?
Müzenin bahçesinde bir çok mezarlar var idi. Bu mezarların en çoğu Mevlânâ’ya muhabbeti olanlardan hammal, esnaf, tüccar, ulema ve üdeba ve bazı meşayih ile memurlara ait idi. Ölüleri bu mezarlığa gömmek için Postnişine en az onbeş altın lira aidat vermek mecburiyeti var idi. Yoksa Mevlânâ silsilesine mensup olmayan kimseler paresiz gömülemezdi. Pare hırsına meclup olan Postnişin ve dergâh zabıtları için bir varidat teşkil ettiği gibi ahaliden ölenlerin aileleri Mevlânâ’nın yakınında gömmek inhimaki adeta dini bir mesele teşkil ediyordu. Bu inhimak sebebiyle içtimaî ve tarihi mevkileri olmayanlarında burada defnine ve dergâha varidat teminine vesiyle oluyordu.
Mevlevi dergâhı müzeye kalbinden dolayı teceddüt ve inkılap aleminde mühim bir mevki teşkil etmesi ve harici manzarasının bedii bir hale ifrağı matlup olduğundan meşhur ve içtimaî mevkii olmayan, tarih ve tezyin san’atinde kıymeti bulunmayan mezar taşlarının kaldırılması ve yerlerinin tasviyesiyle asari atikadan madut taşlar için bir meşher haline ifrağı zamanı çoktan gelmişti.
C- MEZARLAR NASIL KALDIRILDI :
Mezarlar şu altı madde dairesinde kaldırıldı:
1- Müze Müdürü tarafından müzenin umumî planı yapılmak ve mezarların mevkii bu planda göstermek.
2- Tarihî, sınaî ve tezyini kıymeti haiz mezar taşları ipka olunmak.
3- Tarih ve san’atce kıymeti olmayan mezar taşları ashabine verilmek.
4- Tarih ve san’atce kıymeti olmayan mezar taşlarından ashabi olmayanları müze bağçesinin bir mahallinde hifz etmek.
5- Gazetelerde ilân etmek.
6- Maarif vekâletinden istizan eylemek.
Esasları müze müdürlüğünce tesbit olunduktan sonra şu tahrirat ile vekâleti celılelerinden istizan olundu:
Maarif Vekâleti 20 Nisan 1927
Konya Müzesi Müdürlüğü 62
Maarif Vekâleti Celilesine
Dekık bir surette tarafı aciziden tersim kılman müzenin Umumî planının bir fotoğrafi leffen takdim kılınmıştır. Tertibati hazırai muvakkatenin mevkileri planda gösterilmiştir. Binadaki tadilât ve tamiratı esasiye icra olunduktan sonra heyeti umumiyenin alacağı tertibati atiyenin şekli fotoğraf sırasındaki cetvelde gösterilmiş isede buradan yani muhasebei hususiye ve belediyeden tahsisat tahsısıyla oğraşılmakta bulunduğumdan tahsisatının mıkdariyle mukayese etmek lâzım geleceğinden tahsisatın mıkdarı anlaşıldıktan sonra yapılacak tadilâtın bir planınıda tersim huzurı alii vekâletpenahilerine takdim kılınacaktır.
Müze muhiti dahilinde bulunan harici mezarlıkların kaldırılması ve yerlerine geniş bir salun ve bahçenin inşası lâzimeden olmağla tensip buyurulduğu takdirde planda 17-18-19- 20 ve 20 rakamlariyle gösterilen mezarlıkların sahipleri tarafından kaldırılması ve sahipleri olmayanların da müze idaresi tarafından başka bir mahalle nakline ve evrak havadisle nesrine müsaade buyurulması nıüsterhamdır.
Müze Müdürü
M.Yusuf
Vekâleti çelilelerinden aldığım cevap şudur:
T.C. Maarif Vekâleti Ankara
Müzeler Dairesi
U. 7557
H. 184
7/4/26
Konya asari atika müzesi müdürlüğüne
20/ 4/ 1927 tarih ve 62 numaralı tahriratınızla beraber müzenin bir kıta planı alınmıştır. Müze atrafmda bulunan lüzumsuz mezarlıkların kaldırılması münasiptir. Ancak kabir taşları arasında nakış, yazı ve tarihleri itibariyle şayanı dikkat olanlar var ise müzeye aldırılması icabeder
Maarif vekili Na.
Nâfi Atuf
Bu Emirname üzerine Konya’da Babalık Gazetesine şu ilân verildi:
Numaro 68
9 Mayıs 1927
İlan
Nazari dikkate
Konya Müzesi Müdürlüğünden :
Şehrimizde büyük türbe ve mevlevi hanenin müzeye kalp edildiği malumdur. Türbenin dört kapusu dahilinde bulunan bağcelerdeki mezarlardan tarihin ve san’at tezyinin kayit ve tesbit etmediği kabirlerin kaldırılmasına ve yerlerinin tesviyesine zaruret hasıl olmuştur. Arzu edenler kendilerine tealluk ve münasebetleri bulunan mezarların bakıyei izamını ve taşlarını başka münasip bir tarafa istedikleri gibi nakl edebilebileceklerdir. Nakil müddeti 10 Mayıs ilâ 15 Haziran 1927 tarihine kadardır. Bu müddet zarfında nakledilmeyen kabirleri müze idaresi istediği gibi istimal edebilecektir. Müddetin hitamından sonra müracaat edeceklerin muracaatleri nazari itibare alınmayacak ve müze idaresi hiçbir mesuliyet kabul etmiyecektir. Alâkadarlara ilân olunur.
Bu ilân Konya’da Babalık Gazetesinde 12 Mayıs 1927 tarihinden itibaren altı defa ilân olunmuştur.
İstanbul Gazetelerinede ilân olduğu şu tahriratten anlaşılıyor:
Maarif Vekâleti
Konya Müzesi Müdürlüğü 15 Mayıs 1927 – 71
İstanbul’da vakit ve cumhuriyet Gazeteleri
İdare Müdürlüğü
Konya asari atika müzesi tarafından Konya’da Babalık Gazetesinde neşr olunan ve nushai maktuası leffen irsal kılınan ilânın bir def’aye mahsus olmak üzere Gazetenizde ilânını ve kaç kuruş ita edilecek ise namınıza gönderilmek üzere makbuzunun ve birlikde birer adet Gazetenin müze müdiriyeti namına buraya gönderilmesini rica ederim efendim,
Konya Müzesi Müdürü
M.Yusuf
İlânlar Konya ve İstanbul Gazetelerinde ilân olunduğu halde nakil muamelesi ikmal olunamadığından müddetin temdidi hakkında tekrar maarif eminliğinden istizan olundu. İstizan tahriratı şudur:
T.C.
Maarif Vekâleti
Konya Müzesi Müdürlüğü 15 Haziran 1927
83
Maarif Müdiriyetine
Müze ittihaz olunan Mevlânâ dergâhi civarındaki mezarlardan bazılarının harice nakledilmesi vekâleti celilenin emri iktizasından olduğu için keyfiyet alâkadarane ilan edilmiş ve nakil müddeti bu gün hitam bulmuştur. Halbuki müteaddit zevat müracaat ederek Belediye tarafından yeniden ittihaz edilecek mezarlık mevkileri son zamanda teayün edildiği için nakil etmelerine imkrân hasıl olamadığından bahsile müddetinin daha birkaç hafta temdidini temenni eylemekte oldukları arz olunur.
Müze müdiri namına memur
İbrahim Nuri
Nakil müddetinin daha bir ay temdili münasip olacağı maraziyle makamı emanetpanehiye takdim. 15 Haziran 1927
Maarif müdürü
Muvakıftır Konya manarif müdürlüğüne
15/6/1927 Maarif emini
Avni
Müze Müdürlüğüne 15 Haziran 1927
Maarif müdürü
Fahir
Varide
41 5 Haziran 1927
Bu muamele üzerine nakil müddeti bir ay temdit edildiği hakkında Gazetelerde ilân olundu.
D- MEZARLAR ASHABİNE NASIL VERİLDİ?
Mezarları ashabına vermek için müze idaresince şu ihtiyatlı
ALTI MADDE NAZARI DİKKATE ALINDI.
1- Ashabına verilecek mezar taşlarının kaydi için bir defter tutmak.
2- Mezar taşlarının üzerindeki yazılar, aynen satır, satır o deftede kayit etmek.
3- Defterin bir sahifesini yalınız bir mezar sahibine tahsis etmek.
4- Mezar taşlarını alan zatin musarrah adresini, aldığı tarih ve imzasını yazmak.
5- Ashabı tarafından alınacak taşlar, müze kapısınından çıkarılabilmesi için için müze müdürü, müze muhafızı ve meydan veya bağçe hademesi mevcut oldukları halde alup götürmek.
6- Müddeti içinde nakl olunmayan taşları, müze idaresi pare sarf edüp müzenin diğer bir bağçesine nakl edilmiş bulunacağından müddetin hitamından sonra müracaat eden bulunursa mensup olduğu ailenin hüviyetini isbat için sakin bulunduğu mahallesi ihtiyar heyetinin vereceği ilmühaber üzerine tehakkuk aden taşın cesametine göre 4- 5 lira nakil ücretini mal sandığına yatırdıktan ve makbuzunu müze müdürlüğüne getirdikten sonra alâkası olduğu mezar taşını vermek.
Esasları vaz olundu. İlk mezar taşı 6 Haziran 1927 tarihinde verildi.
Son Mezar taşı 5 Temmuz 1932 tarihinde verildi ve sahibinden 4 lira alınarak mal sandığına yatırıldı. Mal sanduğundan alınup müzede mahfuz olan makbuzun tarihi ve numarası şudur.
NO Tarih
179337 5/7/1932
Şimdiye kadar müze kapısından çıkarılup ashabına verilmiş olan mezar taşları 157 adetdir. Ashabı çıkmadığından dolayı müze bahçesinden çıkarılan taşlar bu gün mevcuttur.
Tarih ve sanatce ehemmiyeti haiz olan mezar taşları ise bu gün müze bağçesinde hususî mevkide teşhir olunmaktadır.
E- MARFİ VEKİLİ MERHUM NECATİ BEYİN EMRİ:
Esbak maarif vekili merhum Necati Bey 1928 senisinde müzeyi ziyaret ettikleri zaman harici mezarların bir kısmi henüz yerlerinde idi. Türbe dahilindeki mezarlar ise örtüleriyle destar ve sikkeleriyle duruyor ve eski heyetini muhafaza ediyorlar idi. Merhum Necati Bey Mevlânanın medfun bulunduğu şu 8 kubbenin altını ziyaret ettiği zaman yanlarında Milli talim ve terbiye dairesi reisi Mehmet Emin, Orta tetrisat müdiri Cevat, zat işleri müdiri ile kalem mahsus müdiri var idi. Mevleviliği ve tarihin seyrini temsil eden ve Mevlânâdan sonra gelen bostnişinlerle Aktabi seb’a ve Mevlânanın ahfadine ait olan bu tarihi mezarları ve üstündeki örtü ile destarlı sikkeleri görünce müze müdürlüğüne hitaben (Biz yusuf Beyi buraya müdir tayin ettik ve gönderdik burada daha türbe kokusu vardır. Bu mezarları ve sandukaları kaldırmalı sikkeleri de bir câmekâne koyup teşhir etmeli) emrini verdi. Buna mukabil: (Efendim, burası bir mevlevî müzesidir. Mevleviliği temsil ediyor. Mezarların üstündeki sikkeler ve örtülerin herbiri birer devre aittir. Mezar sahipleri mevlevilik aleminde şöhret bulmuş cazımi üdeda ile beraber mevlevi tarikatini tesis eden ve mevlevilerce (Aktabu Seb’a) ıtlak olunan zevattendir. Bu eski heyetini bozar isek ecnebilerin itirazlarına maruz kalacağız müsaade buyurunuz bu sahadeki kısim heyetiyle bırakalım). Didim ve muvafakat emri almış iken her ne sebebe mebni ise bu emrinden nükül ve tahta sadukalarla bütün destarlı sikkelerin kaldırılmasına kat’i emir vermiş idi.
Bu emir üzerine Mevlânâ türbesinin ve içinde medfun olan zevatın isimleriyle beraber hangi mevkıda medfun olduklarını mübeyyin umumî bir plan yaptım ve mezarlara birer numero koyarak planın yanında ayrıca bir cetvelde tesbit ettikten ve tahta sandukalara ve destarlı sikkelere numero koyduktan sonra emirleri veçhile kaldırmağa mecbur oldum. Bu meselenin yapılmasında isabet olmadığı müzeyi ziyaret edüp evvelce yani dergâh iken gören ecnebilerin tenkidine oğradığı İstanbul asari atika müzeleri müdiri Halil edhem Beyin İsveçreden bana yazdığı bir mektuba ( Türbe içindeki mezarlarî kat’iyen kaldırmayınız) cümlesiyle sabittir. Müzeyi bilahâre ziyaret eden sabık maarif vekili Esat Beye bu meseleyi rafıyle arz ertiğjm zaman bunların eski heyetine ircaini dahi bildirmiş idim. (Ankara’ya avdetimde bu işe bakacağım ve cevap yazacağım) cevabını vermiş iken bir emir sadır olmadı.
F- CEREYANI TAHRİF EDEN İSNATLAR:
Mezarların kaldırılması hakkında cereyan eden safahat bu merkezde iken “HADİKATÜL’ERVAH” tabiri müşa’şaı altında (Yediyüz seneden beri devam ede gelen tarihi bir mezarlağı, müze müdiri kaldırdı ve bunca mezar taşları yerinden oynattı. Bu hal müze müdürine yakışmaz.) İftirasında bulunanların ahlakını göstermeye kâfidir.
G – MÜDÜRÜNÜN TAŞ SATMASI İFTİRASI:
Bu mesele müfettişin tahkik evrakında münderiç değil ise de müfettişe haber verilmiş ve neden ise müfettiş tahkik evrakına derç etmemiş ve bu bapta bana bir sual tevcih etmemiştir. Şu kadar varki müfteriyler Konya müddei umumiliğine verdikleri ihbar üzerine müddei umumiliğin yaptığı hafi tahkıkatten anladım. Ve maddenin aslını, makamı vekâletpenahilerine arza lüzum gördüm şöyleki :
1 – Müze müdürü taş satmamıştır.
2 – Müzeden çıkan ve imza mukabilinde ashabına verilmiş olan taşlar, müze kapısından çıkabilmesi için müdir, muhafız ve bağçe hademesi bulundukları halde ashabına verildiği yukarıda D- maddesinde yazılmış idi. Binaenaleyh bu tekayyüdat varken ve mezar sahipleri mevcut oldukları halde kapıdan çıkarken mezar satılamaz.
3 – Taş satan müze müdürü değil, mülga mevlevi dergâhı ser tariki merhum Adil çelebi oğlu fahreddin çelebidir. Bu zat Konyanın Piri Mehmet paşa mahallesinde sakin olup 150 numara ile tahdit edilmiş olan validesinin mermerden mezar taşını 12 Kânunuevvel 1929 tarihinde müzeden alarak konyanın taşçı asnafından Hacı Mustafaya 17 lira, mukabilinde satmıştır. Bu meseleyi işittiğim zaman bütün çelebilere söylemiş idim ve onlar bu muameleden müteessir oldular ve (validesenin taşını pare mukabilinde satmak tenezzülünde bulunan adam var imiş) teaccübünde bulundular.
Taşın yazısı şudur :
1 – Hüvelbakı 2 – Sülâlei tahiresi 3 – Hazreti Mevlânadan 4 – Ser tarik zade 5 – Adil Çelebi haremi 6 – Elmerhume ve mağfurunleha 7 – Atiye Zeliha hanınım 8 – Ruhi için fatiha 9 – sene 1311
4 – MÜZE MÜDÜRÜ TAS SATMAMIŞTIR :
Bilakis hükümetin hukukunu muhafaza etmiştir. Hükümetin ilânlarına riayet etmeyüp taşlarının naklinde terahi gösteren ve nakil müddetinin hitamından sonra taşlarını almak için müracaat edenlerin ihtiyar heyeti tarafından hüviyetleri bir ilmühaberle tasdik ve isbat ettirildikten sonra nakil bedeli alınup malmüdürlüğüne yatırdıktan ve resmi makbuz müzeye geldikten sonra taşlar ashabına verildi.
İşte taş satmak iftirasının safhaları bundan ibarettir. Benden ziyade hükümet ve bilhassa vekâleti celileleri bu gibi müfteriler hakkında takıbati kanuniyede bulunması ve memurlarının şeref ve hukukunu muhafaza etmesi lâzım geleceği kanaatindeyim. Çünki muhbir olan şahıs, Abdülhamidin emniyet ve itimadını kazanmış ve bu yüzden matbuati dahiliye sansurluğunda istihdam edilerek memleketin ilim ve irfanına hizmet eden tarihi ve içtimaî makaleleri zehirli ve kan renkli kalemiyle çizmeye ve can yakmaya alışmış aczi ve idaresinden dolayı memuriyetinden azledilmiş olduğu resmi tercümei halinde müseccel bulunan ve müze hademeliğinde iken suihal ve imtizacsızlığı yüzünden hitmetine nihayet verilen ve istipdatın bakıyetissüyufı olan bir muhbirin cezasız bırakılmaması lâzım gelir” diye yazıyor.
Bu belgeler ışığında şu neticelere varabiliriz:
Müze bahçesindeki mezarlardan çoğu Mevlânâ’ya Muhabbeti olanlarından hammal, esnaf, tüccar, Ulema ve Ubeda ve bazı meşayih ile memurlara aitmiş. Ölülerini bu bahçede bulunan mezarlığa gömmek için Postnişine en az onbeş altın lira aitdat vermek mecburiyeti varmış. Mevlânâ ailesinden olmayanlar buraya parasız gömülemezmiş.
Yusuf AKYURT “Müze Bahçesindeki Mezarlar niçin kaldırıldı” bölümünde mezarların kaldırılması gerekçesi için; “Mevlevi Dergâhı müzeye kalbinden dolayı teceddüt ve inkılap aleminde mühim bir mevki teşkil etmesi ve harici manzarasının bedii bir hale ifrağı matlup olduğundan meşhur ve içtimaî mevkii olmayan, tarih ve tezyin san’atin da kıymeti bulunmayan mezar taşlarının kaldırılması ve yerlerinin tasviyesiyle asari atikadan madut taşlar için bir meşher haline ifrağı zamanı çoktan gelmişti” Diyor. Ayrıca bu gerekçeye ilaveten müze müdürlüğünden, maarif Vekaleti Celilesine 20 Nisan 1927 yılında Yusuf AKYURT imzası ile yazılan yazıda da “Müze muhiti dahilinde bulunan harici mezarlarının kaldırılması ve yerlerine geniş bir salon ve bahçenin inşası lazım eden olmağla” diyerek bahçede bulunan mezarların kaldırılması için ikinci gerekçeyide belirtiyor.
Gerekçeler T.C. Maarif Vekaleti Müzeler Dairesince de uygun bulunur. Mezarların kaldırılması için şartnameler hazırlanır. Konya ve İstanbul gazetelerinde ilan edilir. Sonra da mezarların sahiplerine nasıl teslim edileceği hususunda 6 madde halinde şartname tesbit edilir.
Netice olarak 6 Haziran 1927 tarihi ile 5 Temmuz 1932 tarihleri arasında 157 adet mezar Müze bahçesinden sahiplerince nakledilmiş. Sahibi çıkmayan mezarların taşları da müzede muhafaza altına alınmış.
M.Yusuf AKYURT’un son sahifedeki ” Maarif Vekili Merhum Necati Beyin Emri ” başlığı altındaki yazdıkları ise şöyle.
‘Esbak maarif vekili merhum Necati Bey 1928 senisinde müzeyi ziyaret ettikleri zaman harici mezarların bir kısmi henüz yerlerinde idi. Türbe dahilindeki mezarlar ise örtüleriyle destar ve sikkeleriyle duruyor ve eski heyetini muhafaza ediyorlar idi. Merhum Necati Bey Mevlânanın medfun bulunduğu şu 8 kubbenin altını ziyaret ettiği zaman yanlarında Milli talim ve terbiye dairesi reisi Mehmet Emin, Orta tetrisat müdiri Cevat, zat işleri müdiri ile kalem mahsus müdiri var idi. Mevlevîliği ve tarihin seyrini temsil eden ve Mevlânâdan sonra gelen bost-nişinlerle Aktabi seb’a ve Mevlânanın ahfadine ait olan bu tarihi mezarları ve üstündeki örtü ile destarlı sikkeleri görünce müze müdürlüğüne hitaben (Biz yusuf Beyi buraya müdir tayin ettik ve gönderdik burada daha türbe kokusu vardır. Bu mezarları ve sandukaları kaldırmalı sikkeleri de bir câmekâne koyup teşhir etmeli) emrini verdi.Buna mukabil : (Efendim, burası bir mevlevî müzesidir. Mevlevîliği temsil ediyor. Mezarların üstündeki sikkeler ve örtülerin herbiri birer devre aittir. Mezar sahipleri Mevlevîlik aleminde şöhret bulmuş cazımi üdeda ile beraber Mevlevî tarikatini tesis eden ve Mevlevîlerce (Aktabu Seb’a) ıtlak olunan zevattendir. Bu eski heyetini bozar isek ecnebilerin itirazlarına maruz kalacağız müsaade buyurunuz bu sahadeki kısim heyetiyle bırakalım). Didim ve muvafakat emri almış iken her ne sebebe mebni ise bu emrinden nükül ve tahta sadukalarla bütün destarlı sikkelerin kaldırılmasına kat’i emir vermiş idi.
Bu emir üzerine Mevlânâ türbesinin ve içinde medfun olan zevatın isimleriyle beraber hangi mevkıda medfun olduklarını mübeyyin umumî bir plan yaptım ve mezarlara birer numero koyarak planın yanında ayrıca bir cetvelde tesbit ettikten ve tahta sandukalara ve destarlı sikkelere numero koyduktan sonra emirleri veçhile kaldırmağa mecbur oldum” diye yazıyor.
Ancak kaldırılan mezarlar hangileri idi elimize numaralı plan, geçmediğinden anlayamıyoruz. Ayrıca kaldırılan mezarlar, sikkeler ve örtüler tekrar ne zaman yerlerine konuldu, bu konuda da bir bilgiye rastlayamadık.
Yalnız müzenin üçüncü müdürü Mehmet ÖNDER’den dinlediğime göre, 6 Horasan Erinin ahşap sandukaları, müzenin içinde Hasan Paşa Türbesi’nin önündeki boşlukta duruyormuş. Bir gün Ankara’lı Mehmet Dede “Horasan Erlerinin Sandukaları geçmişte burdaydı” diyerek, Horasan erlerinin şimdiki yerini gösterdi. Bizde bu söz üzerine 1954 yılında sandukaları asıl yerlerine taşıdık (Resim 8)
(1) “Müze” Dergisi-Sayı 5,1986, s. 6.
(2) T.C. Kültür Bakanlığı, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, IX. MÜZE KURTARMA KAZILARI SEMİNERİ, Naci BAKIRCI, Ankara, 1999.
(3) “Müze” Dergisi-Sayı 5,1986, s. 8.
(4) “Anıt” Dergisi, Sayı 27,1960, Konya.