Humus Mevlevihânesi

Humus Mevlevihânesi

Humus Mevlevihânesi 1024 752 Hz. Mevlâna Dergâhı
Humus Mevlevîhânesi (Suriye)

Mevlevîhâne şehir merkezinde, belediye ve maliye binaları arasında yer almaktadır. Sadece mescit ve binaların bir kısmının duvarları günümüze ulaşabilmiştir. Mescitte son şeyhin torunlarından Abdurrahman Şeyh Osman imamlık yapmaktadır. Nur Muhammet Şeyh Osman’ın Humus’taki son şeyh olduğu, bütün Suriye’de tanındığı, Mevlevîhâne’nin bir kısmının 1950’lerde tarihi eser değildir denilerek istimlak edildiği ve yıkıldığı anlatılmaktadır. Abul’uf caddesinde sema yapılan ve bugünkü mescide bitişik semahane ve şeyh evinin de yaklaşık 30 yıl önce yıkılıp yerine iş hanları yapıldığı bilinmektedir.

Mevlevîhâne’nin hatırası halen Halid Bin Velid İslam Eserleri Müzesi’nde yaşatılmaktadır. Müze müdürü, Muhammed Faissal Sheikhany Burada bulunan, zil, ney ve def gibi çalgıların Mevlevîhâne’den buraya getirildiğini ama en önemli eşyanın 1954 yılında Mevlevîlerin önderlik ettiği yürüyüşte kullanılan sikkeli tarihi sancak olduğunu ifade etmiştir.

Humus Mevlevîhânesi’ne ait diğer eşyalar ise Şam’daki Kasr-ul Azam Müzesi’nin Mevlevîlik bölümünde sergilenmektedir. Bu eşyaların en dikkat çekenleri “ya hazreti Mevlana” yazılı bir tablo ve ahşap bir Mevlevi sikkesidir.

 

Humus Mevlevihanesi

Osmanlı arşiv belgelerinde ulaştığımız bilgilere göre XIX. yüzyılın ortalarında Humusta bir Mevlevihanenin olduğu ve muhtelif sıkıntıların yaşanması nedeniyle devlet merkezinden yardım almak için birtakım girişimlerde bulunulduğu ortaya çıkmaktadır. 14 Aralık 1853 tarihli Sadaret Mektûbi Kalemi’nden Mâliye Nezâreti’ne gönderilen bir yazıda belirtildiğine göre, Humus’ta bulunan Mevlevihane postnişini Yusuf Efendi, yiyecek masraflarının karşılanmasına dair görüşmeler yapmak üzere İstanbul’a gelmiş ve geriye dönmek için harcırah olmak üzere bir miktar para verilmesi için Meclis-i Vâlâ’ya müracaat etmiştir. Meclis-i Vâlâ bu talebi Sadaret’e ve Sadaret de gereğinin yapılması talebiyle Mâliye Nezâreti’ne havale etmiştir135. Bundan yaklaşık olarak bir yıl sonra bu defa Konya postnişini Çelebi Efendi, Humus’ta bulunan Mevlevi Zâviyesi’nin şeyh ve dervişlerinin içerisinde bulundukları zaruret ve sıkıntıları tafsilatıyla anlatan ve aynı zamanda yiyecek ve aylık tahsisine dair Meclis-i Vâlâ’ya bir yazı göndermiştir. Veclis-i Vâlâ bu yazıyı Sadaret’e, Sadaret de gereğinin bildirilmesi talebiyle Mâliye Nezâreti’ne havale etmiştir (1854)136.

Humus’taki Halid bin Velid kabrinin bulunduğu makamında da Mevlevi Şeyhi Ahmet Efendi tarafından zikir yapıldığı anlaşılmaktadır. Şeyh Ahmet Efendi’ye Halid bin Velid Vakfı’ndan 1288 (1871-1872) tarihinden Ağustos 1900 senesine kadar kayıtsız bir şekilde verilmekte olan beş şinik buğdayın değeri olan 650 kuruşun gelecek 1319 (1901-1902) senesi bütçesine dahil edilmesi için Evkâf-ı Hümâyûn Nezâreti’nden Şûrâ-yı Devlet’e gönderilen 15 Temmuz 1902 tarihli yazı Şûrâ-yı Devlet Dâhiliye Dairesi’nde görüşülmüştür. Şeyh Ahmet Efendi’ye buğday verilmesi esasen vâkıfın şartlarında olup olmadığı ve olmadığı halde ne zamandan beri, ne gibi bir emir ve karara dayalı olarak verilegeldiği sorulmuştur. 5 Eylül 1902 tarihli gelen cevapta verilen buğdayın vâkıfın şartında olmadığı, hazinede kaydının bulunmadığı ve aynı zamanda bu hususta bir emrin de olmadığı bildirilmiştir. Vakfın geliri almasından önce, mahallince tahsis olunarak 1288 (1871-1872) tarihinden beri teâmülen verilegeldiği bildirilmiştir. Bunun üzerine teâmülün vâkıfın şartları yerine geçemeyeceği ve Hazîne-i Evkâf-ı Hümâyûn’da da kaydının bulunmaması yönüyle söz konusu buğdayın tahsisi ile değerinin bütçeye dahil edilmesinin söz konusu olamayacağı ve ayrıca vâkıfın şartına dahil olmaması ve Evkâf-ı Hümâyûn Hazinesi’nden de izin bulunmaması dolayısıyla yapılan uygulamanın usulsüz olduğu ifade edilmiştir. Bundan sonra bu türden bir duruma ihtiyaç kalmaması ve uygunsuzluğun ortaya çıkmaması için söz konusu uygulamaya sebep olanların ortaya çıkarılması hakkında gerekli takibatın yapılmasının Evkâf-ı Hümâyûn Nezâreti’ne havale edilmesi kararı alınmıştır (14 Ekim 1902)137. Bu karar bir mazbata halinde Şûrâyı Devlet Mâliye Dâiresi’nden Sadaret’e bildirilmiştir. Sadaret de 18 Ekim 1902 tarihli bir yazı ile durumu Evkâf-ı Hümâyûn Nezâreti’ne bildirerek gereğinin yapılmasını istemiştir138. Gölpınarlı bu Mevlevihane için, “Küçük bir zaviyedir. Şeyhi, Kâdirî Tarikatı’na mensup Humus’lu bir zattır. Zaviye, Mevlevilerin elinden çıkmıştır” şeklinde bilgi vermektedir139

Mustafa KARAZEYBEK