Türbelerin bulunduğu yerlerde, yatırların sandukalarını görecek şekilde, türbelerin ayak veya yan taraflarına yapılan pencerelere ” NİYAZ PENCERESİ” denilir. Türbeye girilmeden veya türbe kapalı içeriye girilemiyorsa, dua dışarıdan bu pencerelerden okunurdu, istekler bu pencereden yapılırdı.
Mevlânâ Dergâh’ında da , dergâhın güneyinde yer alan bu pencereden bakılınca “Kıbâbü’l Aktâb” (Kutupların kubbeleri) manasına gelen Mevlânâ’nın, Mevlânâ’nın soyundan gelenlerin ve Mevlevi büyüklerinin mezarlarının bulunduğu yer görülmektedir. Bu nedenle dualar ve niyazlar halen ihtisas Kütüphanesi’nin içinde kalan bu pencereden yapıldığından, pencereye ” Niyaz Penceresi ” denilmiştir.
Derhâ heme beste-end illâ der-i tû
Tâ reh nebered garîb illâ ber-i tû
Ey der kerem-i ‘izzet-i nûr-efşânî
Horşîd u meh u sitâreğân çâker-i tû
Mevlânâ Müzesi’nin İlk Müdürü Yusuf Akyurt’un 23 Şubat 1940 tarihli raporundan öğrendiğimize göre; Selçuklu Devlet adamlarının, Karaman Oğullarının, Osmanlı Sultanlarının ve devlet adamlarının yanı sıra, Mevlânâ’ya muhabbetleri olan zenginlerin hediye ve vakfettikleri kitaplar, Mevlânâ Dergâhı’nın içinde. Derviş Hücrelerinde orada burada dağınık halde imiş. Mevlevihane de müstakil bir kütüphane yokmuş.
Mevlânâ Dergâhı’nın 24. Postnişîni Hemdem Sa’id Çelebi (1807-1858), evinde bulunan hususi kütüphanesini 1854 yıhnda Mevlânâ Dergâhı’na naklederek vakfetmiş, dergâh içinde yer alan Fatma Hatun Türbesi’ni de Kütüphane yapmıştır. Kendi kütüphanesinden getirdiği kitaplar ile, dergâhta dağınık vaziyette bulunan kitapları bu kütüphaneye kayıt ve tescil etmiştir. Kütüphanenin vakfiyesi bulunmamaktadır. Ancak Hemdem Sa’id Çelebi kendi vakfettiği kitapları, birisi 25×24 mm ölçülerinde, diğeri 23 x 19 mm ölçülerinde oval biçimli olan iki mühürle mühürlemiştir.