Sema’hâne

Sema’hâne

Sema’hâne 709 472 Hz. Mevlâna Dergâhı
Sema’hâne Bölümü, Dâhil-i Uşşak Bölümünün kuzey-doğu köşesinde, Mescid Bölümünün ise doğusunda yer alır. Bu bolümün mescid bölümü ile birlikte XVI. yy.da, Kanunî Sultan Süleyman zamanında yapıldığı söylenilir.

Semahane Bölümünde 1996 yılında çürümeye yüz tutan taban döşemelerinin yenilenmesi sırasında, zeminde de bir araştırma kazısı yapıldı. Bu araştırma sırasında, Semâhâne’nin girişinde zeminde 8×8 m ebadında bir mekânın küçük taşlarla döşenilmiş yüzeyine, döşemenin doğusunda iki sıra halinde 8 adet mezara ve döşemenin kuzeyinde ince ve büyük taşlarla döşenilmiş yaklaşık bir metre eninde bir yola rastlanılmıştır Yapılan bu araştırma kazıları sırasında bol miktarda tamamen veya kısmen çürümüş ahşap hatıllar bulundu. Bulunan ahşap hatıllardan alınan numuneler, Amerika Cornel Üniversitesinden Peterjan Kuniholm tarafından “ahşap tarihlendirilmesi” yapıldı. Yapılan tarihlendirmede ahşapların kesim tarihlerinin 1571 yılı olduğu belirlendi. Kanunî Sultan Süleyman’ın ölüm tarihinin 1566 tarihi olduğunu. Semahane zemininde hatıl olarak kullanılan ahşapların kesim tarihlerinin de 1571 olduğunu kabul edersek. Semahane ve Mescidin Kanunî zamanında değil, oğlu Sultan II. Selim (1566-1574) zamanında yapıldığını söyleyebiliriz.

Binanın dışında sekizgen kasnaklı bir görünüm veren kubbe, zeminde, kuzey-güney sütunları arasında 12.35 m., doğu-batı sütunları arasında ise 11.80 m olan kareye yakın ölçülerde bir mekâna ulaşır. Kubbe, içeride her yönde ikişer adet olan sivri kemerler üzerine basmaktadır. Batı ve güneydeki kemerler birbirlerine gergi ahşapları ile bağlanırken, doğu ve kuzey yönündeki kemerlerin birbirine bağlanma işini, kadınlar mahfellerini oluşturmak için yapılan ara kat döşemeleri yapmaktadır.

Kubbenin ortasında, çok büyük daire şekilli zemin içerisinde, hattı, nebatî, rozet ve şemselerden oluşan motiflere yer verilirken içleri ve çevreleri rumi ve hatayi motiflerle doldurularak kubbede zengin bir kompozisyon elde edilmiştir. Bu daire şeklinin tam ortasında bir kabaranın etrafında adeta bir geometrik örgü oluşacak şekilde,  يا عالماً بحالى “Yâ âlimen bi-hâlî”(Ey hallerden haberdar olan) ibaresi altı kere tekrarlanmıştır Göbek kompozisyonunun motiflerinde kırmızı ve lacivert zeminler üzerine sarı, kırmızı ve yeşil renkler kullanılmıştır.

Kubbenin kasnağında ise kıvrımlı dallar üzerine kufî hatla

“Allahümme yâ muhavvilel havli vel ahvâl, havvil hâlenâ ilâ ahsenil hâl.” (Ey hâlleri iyiden kötüye, kötüden iyiye çeviren büyük Allah’ım, bizi en güzel hâle çevir! Bize iyi hâller ihsan eyle! ) ibaresi kırmızı zemine beyaz renkle, beyaz zemine sarı renkle kuşak halinde bütün kubbeyi dolaşmıştır.

Semahane kısmında yapılan araştırma ve raspalar sonunda etek ve kubbelerde muhdes sıvaların altından orijinal kompozisyonlar ortaya çıkarılmıştır. Kubbenin kasnağında, etrafları hatayî motiflerle ve taçlarla süslenilmiş 8 adet küçük alçı pencere yer almaktadır. Bu pencerelerin zemin ve motifleri bir kırmızı bir beyaz renkle dönüşümlü olarak renklendirilmiştir.

Kubbenin köşe payelerine inerken oluşan üçgen şekilli dört pandantifi vardır. Sarı kıvrımlı dal ve yeşil renk dolgulu rumî yapraklardan oluşmuş motiflerle süslenilmiştir Ayrıca pandantiflerin içlerine müsenna olarak celî sülüs hatla “Allah, Muhammed, Ebubekr, Ömer, Osman, Ali” yazılmıştır.

Semâhâne’nin dört yönünde yer alan ikişer kemerinin ortadaki sütunlara basarken oluşturduğu kemer boşluklarına, koltuklarda adeta oturur şekilde resmedilen sikke motiflerinin içlerine, önce dört Mevlevî büyüğünün ismi istif edilerek yazılmış, sonrada ikisi koltuk şeklinin sağında ve solunda, birisi de koltuk şeklinin altında yer almak üzere yapılan daire şekilli madalyonların içlerine 12 imâmın ismi yazılmıştır.

Şimdi sırası ile her kemer boşluğuna yazılmış olan bir Mevlevi büyüğü ile, üç imâmın isimlerini sırası ile görelim.

Kuzey duvarı üzerindeki kemer boşluğunda;

Ortada Mevlevî büyüğü olarak;
Yâ Hazret-i Celâleddin Rumî Bin Sultanü’l Ulemâ
Sikke şeklinin içine ve sağ alt boşluğuna
Reseme Muhammed Mahbûb 1306 (M.1888) yazılmış
Sağda;
Yâ Hazret-i İmâm Alî Ettakî
Solda;
Yâ Hazret-i imâm Muhammed El-Mehdi
Altta;
Yâ Hazret-i imâm El-Askerî bin Hüseyn

Batı duvarı üzerindeki kemer boşluğunda;

Ortada Mevlevî büyüğü olarak;
Yâ Hazret-i Şeyh Hüsâmeddîn
Sağda;
Yâ Hazret-i imâm Alî
Solda;
Yâ Hazret-i imâm Hüseyn
Altta;
Yâ Hazret-i imâm Hasan

Güney duvarı üzerindeki kemer boşluğunda önce solda Allah, sağda Muhammed;

Ortada Mevlevî büyüğü olarak
Yâ Hazret-i Sultân Veled bin Mevlânâ
Sağda;
Yâ Hazret-i imâm Zeyn El-Abidîn
Solda;
Yâ Hazret-i imâm Ca’fer Es-sâdık
Altta;
Yâ Hazret-i imâm Muhammed El-Bâkır İbni Zeyn El-Abidîn

Doğu duvarı üzerindeki kemer boşluğunda;

Ortada Mevlevî büyüğü olarak;
Yâ Hazret-i Şeyh Şemseddîn Tebrizî
Sağda;
Yâ Hazret-i Musa El-Kâzım
Solda;
Yâ Hazret-i imâm Muhammed El-Takî
Altta;
Yâ Hazret-i İmâm Nakî

yazılmıştır.

Güney yönünde yer alan iki adet sivri kemerden birisi, Semahane girişi olarak kullanılmaktadır Kemerin altında yer alan gergi ahşaplarının üzerinde iki adet “tek parça mermerden yapılmış zincir” sergilenmektedir “Selçuklu Devrinde şehir giriş kapılarının üzerine, o şehirde yaşamakta olan insanların arasında, nedenli büyük sanatkârların var olduğunu anlatabilmek için, bazı sanat eserleri sergilenirmiş.” işte bu iki sanat eseri de, Konya şehrinin 12 giriş kapısından birisinin kenarına, “Konya’da ne denli güçlü sanatkârlar vardır anlaşılsın diye” asılmış olan iki eserdir.

İkinci kemerin zemini yerden 165 cm yükseltilmiş ve üzerine 75 cm yüksekliğinde çıta işçiliği ile kafes görünümü verilen çerçevelerle semahaneden ayırarak “Naat Kürsüsü” yapılmıştır. Kürsüye çıkış, Semâhâne’nin güney-doğu köşesindeki ahşap merdivenle sağlanılmıştır.

Semahanenin kuzeyinde alt katta yer alan iki adet erkekler mahfelinden biri, (küçük olanı) yerden 80 cm yükseltilmiş, ön tarafına 80 cm yüksekliğinde yapılan demir parmaklıkla ayrılmış ve ahşap merdivenle çıkış sağlanarak semâ musikisini icra edecekler için “mutrib” hücresi haline getirilmiştir.

Semâhâne’nin batı yönünde yer alan iki sivri kemeri, Mescid bölümü ile ortak kemerlerdir. Bu kemerlerin altlarına yapılan ince taş duvarlar zeminden 133 cm yükseltilmiş ve üzerine yapılan 210 cm yüksekliğinde demir parmaklıklarla mescid bölümünden ayrılmıştır.

Semahane’nin kemerlerin altında vitrinler vardır. Bu vitrinler çeşitli dönemlerde farklı eserler sergileniyor. Bazı dönemlerde, 1926 yılında Âsitâneden müzeye devredilen ahşap eserler, içlerinde Selçuklu devrine tarihlenen pek nadir bulunan rahleler, bazı astronomik olayların ve özellikle de namaz saatlerinin hesaplanmasında kullanılan usturlaplar, sedef kakma, kadife üzerine işleme ve oyma teknikleri ile yapılan çekmeceler ile, kömür ateşine hava üflemede kullanılan “Körük” sergilenmiştir. Selçuklu ve Osmanlı devirlerine tarihlenilen aralarında şamdanlar, kandiller ve şifa tasları gibi eserlerin yer aldığı madeni eşyalar, başta Mevlânâ’ya ait giysilerden kaftanı, namaz seccadesi, omuz atkısı gibi giysileri ile Sultan Velede ait deste-gül adı verilen gömleği, Şems-i Tebrizîye ait olduğu söylenilen serpuş ve alemler ile Memlüklular devrine ait olan “Şeffaf Cam Kandiller” sergilenmiştir.

Lihye-i Şerif Kutusu olarakta bilinen bu eser 17 Şubat 1955 yılında Konya’da bulunan Selçuklu Sultanlarının Türbesinde yapılan onarımlar sırasında pencere boşluğunun içerisinde bulunmuştur. Türbede teşhire konulan eser 16.3.1956 yılında Valilik tarafından Mevlana Müzesine verilmiştir. Hz. Peygamberin kestirdiği saç ve sakalının arkadaşları tarafından toplanılarak teberrüken saklandığı bilinen bir gerçektir. Bir cam fonus içerisinde konulmuş olan Sakalı Şerif kıymetli kumaşlarla sarılmış ve Sedef kaplı çekmece içerisine konulmuştur.

Semahane’nin doğu ve kuzey yönünde yer alan 4 kemerinin bitim noktaları ara kat ile ikiye bölünmüştür. Böylece semahanenin doğu ve kuzey yönünde yukarıda ve aşağıda ikişer adet olmak üzere toplam sekiz adet mahfel oluşturulmuştur. Yukarıdaki mahfellerin önlerine, yine çıta işçiliği ile kafes görünümü veren 123 cm yüksekliğindeki çerçeveler yapılmış ve bu mahfeller, kadınlar mahfeli olarak kullanılmıştır. Aşağıdaki dört mahfelin üçü ise erkekler mahfeli olarak düzenlenmiştir.

Kadınlar mahfellerinin güney-doğu köşesinde yer alan arka kapısından, semahanede Perşembe akşamları yapılan Mevlevî mukabelesine katılmak üzere hanımlar, kuzey-batı köşesinde yer alan bir diğer kapıdan da erkek seyirciler semâı seyretmek üzere alınmışlardır.

Halen alt katta bulunan erkekler mahfelinin duvarlarında, değerli halılar ve puşîdeler ile aplik seccadeler sergilenmektedir.

Sultan III. Selimin hediye ettiği Pûşîde

Pûşîde Sultan III. Selim tarafından 1205 H- 1790 M yılında, Mevlânâ’nın sandukası için yaptırılmıştır. 107×160 cm ebatlarındadır. Pûşîdenin malzemesi yeşil renk atlas kumaştandır.

Pûşîdenin işlemeleri gümüş sim ile yapılmıştır. Gümüş sim, işlemelerin ve motiflerin özelliklerine göre, çeşitli kalınlık ve görünümlerde kullanılmıştır. Gümüş sim bazen tek katlı, bazen üç katlı bükülmüş olarak, veya bükülmüş iki katlı sim, ince bir pamuk ipliği üzerine sarılmış olarak kullanılmıştır. Böylece işlemeler aynı malzeme ile yapılmış olmalarına rağmen, çeşitli görünümler elde edilmiştir.

Pûşîdede “Maraş ve Sırma İşi Teknikleri” ile işlenilmiştir. Bu husust işlemelere ayrıca bir güzellik verirken, işlemeyi yapan sanatkâra da büvük ölçüde hüner gösterme fırsatı tanımıştır. İşlemelerin malzeme ve işleme özelliği ve güzelliği bu pûşîdeyi “Bir işleme şaheseri” haline getirmiştir. Ancak aradan geçen 200 yılı aşan zaman içerisinde, gümüş simler kararmış, atlas kumaşta yer yer büyük ölçüde erimeler oluşmuştur. Bu nedenle de, Pûşîdenin muhteşem güzelliği farkedilemez hale gelmiştir.

Semâ-hâne

Meydân-ı Şerife semâ için çıkan semâzenlerin tennurelerinin açıldığı zaman, bir birine çarpıp dönüşü engellemeyecek genişlikte olan ve semâzenlerin ayaklarına giydikleri çorap mestin, dönüş sırasında (çark atmak) rahat hareket etmesini sağlayacak düzgünlük ve kayganlıkta olan her açık ve kapalı alana ” Semahane” diyebiliriz.

Ancak bir mevlevihânedeki ideal ölçülerdeki Semâ-hâneyi tarif etmek için, tarifte yer alacak şartname maddelerini çoğaltmamız gerekmektedir. Her ne kadar Mevlevîhânelerde bulunan Semahanelerin çoğunluğu, kare ve kareye yakın dikdörtgen şeklinde isede, ideal semahane daire, altıgen, veya sekizgen şeklinde olanlarıdır.

Daire şeklinde olan bir Semahanenin çapı kaç metre olmalıdır? Semâzenler Semâya, genellikle 3-5-7-9-11 gibi tek sayılarda çıkarlar. Ancak semâzen sayısının 7, hele 5 den az olması semânın görselliğini bozmaktadır. Bu duruma göre semahane mekânı, en az 6 m çapında olmalıdır Mevlevîhâneler içinde en ideal ölçülere sahip olan İstanbul Galata Mevlevîhânesi’nin Semahanesi sekizgen olup 11.80 m çapında, Kıbrıs Lefkoşe Mevlevîhânesinin Semahanesi ise, oval şekilde olup 6×9 m ebatlarındadır.

Semahanenin zemininin, birbirine geçmeli ceviz veya benzeri sert özellikli ağaçların ahşabından yapılmış olması, döşemesinin iyice zımparalanıp temizlendikten sonra verniklenmesi şarttır. Zeminin döşemesi granit veya mermerden de olabilir Her ne kadar semâzenler ayaklarına giydikleri çorap mestin zemine daha iyi uyum sağlayıp rahat kayması için, pudra serpmekte iseler de, zeminin kayganlık derecesinde vernikli olması daha uygundur. Zira her semâ yapıldıktan sonra, böyle hazırlanmış zemin üzerindeki kayganlık biraz daha artacaktır.

Semahane meydanının güney yönüne, çemberin hemen önüne şeyhin koyu kırmızı renkli postu serilirdi. Post geyik, kaplan, koyun ve tiftik keçisi gibi yumuşak tüylü, terbiye edilmiş hayvan derilerinden yapılırdı. Post daima makama işaretti. Bunun için.

Mevlevi Şeyhlerine de “Posta oturan” manasına gelen “Poşt-nişîn” denilmiştir

Tarikat inancına göre, postun beş köşesi, beş vakit namazı ifade ettiği gibi, her köşesinin de ayrı bir manası vardır.

Şeyh postu koyu kırmızı renkde olurdu. Çünkü koyu kırmızı renk zuhur ve tecelli rengidir Yine gece ” Şafak” denilen ve güneşin batmasıyla ortaya çıkan kızıllıkla başlar. Mevlânâ’da 17 Aralık 1273 tarihinde, güneşin battığı, ancak akşamın kızıllığının henüz devam ettiği bir saatte vefat etmiştir. Ayrıca kırmızı renk, mevlevîlikte makama işarettir işte bu nedenlerle Şeyh Postu, koyu kırmızı renkte olurdu.

Pir ve Şeyh postu da denilen Postnişin’in oturduğu kırmızı renkli posttan gayrı, Sultan Veled Postu, Sertabbah (Aşçı Dede) Postu, Sertarîk Postu, Meydancı Dede Postu, Ateşbâz-ı Velî Postu da vardı. Bu makam postları da kırmızı renkli olurdu.

Meydan kâinatı temsil eder. Koyu kırmızı renkli postun ucundan başlayıp, kuzeye doğru giden ve merkezden de geçtiği için, semâ alanını iki eşit parçaya bölen mevhum (görülmeyen-hayali) bir çizginin varlığından söz edilir ve çizginin Allah’a giden en kısa yol olduğu kabul edilirdi. Hatt-ı istiva denilen bu çizginin üzerine asla basılmazdı.

Hatt-ı İstiva çizgisinin kuzeyde çembere ulaştığı yerde, mevlevî müziğini icra eden heyet bulunurdu. Bu yere ” mutrib” veya “mutribhâne”, bu heyette yer alanlara ise ” mutribân” veya “mutrib heyeti” denilirdi. Mutribde ney, kudüm, rebab ve halîle mutlaka bulunurdu. Son zamanlarda ud, kanun, tambur gibi pekçok musiki aleti de mutribe girmiştir. Hatta Türkiye’ye gelen ilk piyano da, İstanbul Kulekapısı Mevlevîhânesinde bir semâ âyini sırasında bir defa icra heyeti içinde yer almıştır. Ancak piyanonun mevlevî musikisinin icrasına uygun olmadığı görüldüğünden, bir daha icra heyetine dahil edilmemiştir.

Ney, kudüm, rebab ve halileyi çalanlara Neyzen, Kudümzen, Rebabzen ve Halîlezen denilirdi.

Bütün âyinler Peygamber’e sevgiyi ve saygıyı ifade eden Naat denilen övgüyle başlardı. Onun için pek çok mevlevîhânenin Semahanesinde, Naathân için, naat kürsüsü denilen özel bir bölüm vardı. Naat kürsüsü olmayan semahanelerde, naathânda âyinhânlarla birlikte, mutribde yer alırlardı.

Kırmızı renkli postun sol tarafına, yani Semâhâne’nin batı yönüne, başta semâzen başının postu olmak üzere semâzenlerin postu, düzgün bir dizgi şeklinde yan yana yere serilirdi. Semâzenbaşı en başta yer alır, diğer semâzenler bu postların üzerine kıdem sırasına göre geçerlerdi.

Mevlevi Semâhânelerindeki bu dizilişe uymayan tek yer, Konya Mevlevîhânesinin yani Âsitânenin Semâhânesindeki diziliştir.

Âsitânenin Semâhânesinde semâ sırasında yukarıdaki resimdeki gibi dizilinirdi. Evvela koyu kırmızı renkli postun üzerinde duran Şeyh’in Postu güneye serildiğinde, Mevlânâ’nın sandukasına, dolayısı ile Mevlânâ’ya arkasını dönmüş gibi olacağından, post güneye değil, kuzeydeki sütunun önüne serilirdi. Bu semahanede Hatt-t istiva çizgisi postun uçundan başlamadığı gibi, semâ meydanını da iki eşit parçaya bölmez. Zira Hatt-ı istiva çizgisinin başlama noktası, mutribin çıkış merdiveninin hemen yanında yer alan Rubu tahtası şeklinde yapılıp yere raptedilmiş olan ahşabın önünden başlar Güneye doğru yani Mevlânâ’nın sandukasına doğru devam eder ve sandukanın baş tarafında biter Böylece kırmızı renkli post üzerinde oturan ve Mevlânâ’yı temsil eden postnişine gerek kalmaz. Zira, Mevlânâ’nın kendisi buradadır. Kuzeye serilen kırmızı renkli post üzerinde duran Postnişînin buradaki fonksiyonu, Mevlânâ’yı temsil etmek değil, yalnızca semâyı idare etmektir. Semâzenbaşı ve Semâzenlerin postları, yine, postnişînin solunda, ancak bu defa postnişînin kırmızı postu Mevlânâ’ya arkasını dönmemek için kuzeyde bulunan sütunun önüne serildiğinden, semahanenin doğu yönüne serilirdi.

Semâ ve Sima lügatlarda işitmek ve iyi şöhreti anılışı duymak anlamına gelir. Semâ etmek, müziğin ritmine uyarak vecde gelip dönmeye denilmiştir.

“Evvela semâm ehliyetini elde et. Ondan sonra semâ yap. Ben dün şekeri burnuma tuttum, fakat burnum şekerden bir şey anlamadı. Çünkü o anlamağa istidatlı değildi”(Hz. Mevlana – Eflaki’den)

“Kâmil bir Şeyhe semâ, beş vakit kılınan namaz ve Ramazan orucu gibi farzdır. Hâlis ve ikbâl sahibi mürîdlere iktidarları nisbetinde semâ mubahtır Şeyh ve mürîd olmayan ayak takımına ise haramdır “ (Hz. Mevlana – Eflaki’den)